Suriye ve Irak’a ilaç kaçırıyorlardı

İstanbul’da ihbar üzerine takibe alınıp durdurulan bir minibüsten 150 bin 820 adet ilaç ele geçirildi. Ele geçirilen ilaçların ağrı kesici ve mide ilacı kutularına doldurulan ve psikolojik tedavilerde kullanılıp yeşil reçeteyle satılan ilaçlar olduğu tespit edildi.

Aralarında cesaret verici ilaçlarında bulunduğu ilaçları yasa dışı yollarla Suriye ve Irak gibi Arap ülkelerine çıkarmaya çalışan 3’ü Suriye uyruklu 5 kişi gözaltına alındı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik ve Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, bir şebekenin yüklü miktarda uyuşturucu hapı yurt dışına çıkaracağı bilgisi üzerine yaptığı çalışmalarda, geçtiğimiz 7 Mart Çarşamba günü Bağcılar’da seyir halindeki bir minibüse operasyon düzenledi. Minibüsü durdurup içerisinde arama yapan ekipler, eczanelerde reçetesiz olarak satılan ilaç ağrı kesici ve mide ilacı kutularının içerisine konmuş, psikolojik tedavilerde yeşil reçete ile satılan 150 bin 820 hap buldu. İlaçlara el koyup, gözaltın aldığı minibüs şoförünün ifadesinden ilaç kaçakçılığı yapan bir şebekeye ulaşan ekipler, ilaçların sahibi olarak 3’ü Suriye uyruklu 2’si Türk 5 şüpheliyi gözaltına aldı.

Yapılan soruşturmada şüphelilerin, cesaret artıran ve uyuşturucu etkisi yapan haplar kapsamındaki ilaçları yasa dışı yollardan yurt dışına çıkarmaya çalıştığı tespit edilirken, ilaçların sahte olup olmadığının tespiti için ilaçlar incelenmek üzere laboratuara gönderildi.

Şebekenin psikolojik ilaçları doldurduğu normal ilaç kutularının orijinal ilaç kutusu olduğunu tespit eden ekipler, kutuların şebeke tarafından nereden nasıl temin edildiği yönünde ise İstanbul’daki ilaç firmalarını mercek altına aldı. Emniyetteki işlemlerin ardından adliyeye sevk edilen zanlılara adli kontrol kararı uygulanırken, polisin ilaçların nereden temin edildiği ve Arap ülkelerinde nereye ve kimlere gönderileceği yönündeki soruşturması devam ediyor.

Emine Erdoğan: Çocuk işlenmeyi bekleyen cevherdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, “Çocuk tacizine tevessül eden her mahluk, en lanetli kelimelerle lanetlenmeli, en ağır hukuki cezaları almalıdır. Böylesine aşağılık bir mevzuyu konuşmak, ülkemiz, dünyamız adına utancın en büyüğüdür. Bugün gerek dünyada, gerekse ülkemizde bu sorunları temelinden çözecek etkin politikalar üretmeliyiz. Bu konu tüm toplumun ortak çabasıyla çözülebilir” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde Çalışma ve Sosyal Güvenli Bakanlığı ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) iş birliğiyle Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Deklarasyonu imzalandı. İmza töreninde konuşan Emine Erdoğan, 2018 yılının Türkiye’de ’Çocuk İşçiliği ile Mücadele Yılı’ ilan edildiğini belirterek, “Allah’ın bize emanet olarak verdiği çocuklar bir iş gücü değildir, beşeri sermaye hiç değildir. Çocuk işlenmeyi bekleyen bir cevherdir, tertemiz bembeyaz bir sayfadır. Çocuğun yeri ne sokak, ne tarla, ne fabrikadır, çocuğun yeri okuldur. Çocuğun eline ne boya sandığı ne kağıt mendil ne tartı yakışır. Çocuğun eline en çok kalem, defter, kitap yakışır. Küçücük yaşta tarlada, sokakta çalışmak zorunda kalan çocuklar tüm toplumu ilgilendiren bir ayıptır” ifadelerini kullandı.
“Çocuklarla ilgili sorunları eğitimle çözebileceğimizi düşünüyorum” diyen Erdoğan, “2003 yılında bu nedenle ‘Haydi Kızlar Okula’ dedik. Çünkü erken yaşta evliliğin, çocuk işçiliğinin panzehiri okuldur, eğitimdir. Çok şükür ki güzel sonuçlar elde ettik. Binlerce kızımız eğitim aldı, meslek sahibi oldu. Çocuk mücevherini nasıl işlersek ona göre bir mücevher çıkar ortaya” şeklinde konuştu.

Emine Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in “Çocuk” şiirinden bir bölüm de okudu.

“Çocuk tacizine tevessül eden her mahluk, en lanetli kelimelerle lanetlenmeli, en ağır hukuki cezaları almalıdır”
Çocuk istismarı konusuna da değinen Erdoğan, “Çocuk istismarı insanlığın yüz karası, toplumların en büyük ayıbıdır, dehşetli felaketlerin davetçisi bir konudur. Çocuk tacizine tevessül eden her mahluk, en lanetli kelimelerle lanetlenmeli, en ağır hukuki cezaları almalıdır. Böylesine aşağılık bir mevzuyu konuşmak, ülkemiz, dünyamız adına utancın en büyüğüdür. Nazım Hikmet ne kadar öz biçimde ifade etmiş, ‘Çınarı yıkmak için baltayı köküne vururlar’ diye. ‘Onlar umudun temeli, onlar köküdür memleketin, dallara yürüyen su bu kökte saklıdır.’ Çocuklarını koruyamayan, tacizin konusu haline getiren toplumlar insanları yaşatacak damarları tıkar, kurutur. İnsanlık onurunu yerle yeksan eder. Bugün gerek dünyada, gerekse ülkemizde bu sorunları temelinden çözecek etkin politikalar üretmeliyiz. Hükümetimiz bu konuda kararlı bir adım atarak bir komisyon kurdu ve inşallah aktif çalışmalara başladı. Fakat şunu unutmayalım; bu konu tüm toplumun ortak çabasıyla çözülebilir. Çocukların istismarını kurumsal haline getiren tüm sebepler iyi tespit edilmeli, çözüme hepimiz ortak olmalıyız. Çözüme faydası olmayanlar sorunun tarafı olurlar. Bu mesele aklı ve vicdanı olan her ferdin meselesidir. Çocukların güvende olmadığı bir toplum asla güvende değildir. Güvenin çatısı ise aile ve okuldur” açıklamasında bulundu.

“Bakanlıklarımızın bu ortak işbirliği, ülkemizdeki çocuk işçilik oranını yüzde 2’nin altına düşürmek amaçlıdır”
Emine Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Tüm sorunlarımızdan sivrisinekleri öldürmekten çok bataklığı kurutmak için çabalamalıyız. Mevsimlik tarım işçiliği, mültecilik gibi çocukları eğitimden mahrum bırakan sorunları temelinden çözmek durumundayız. Suriye savaşının tetiklediği insani kriz ne yazık ki çocuk işçiliği oranını daha da arttırmıştır. Önce bataklığı kurutmalı, eğitim imkanları ve kalitesini daha da artırmalıyız. Mevsimlik tarım işlerinde çocukların çalışmasının çözümü, aileleri bilinçlendirmek ve eğitime ulaşım imkanını artırmaktır. İnşallah bakanlıklarımızın bu ortak işbirliği, ülkemizdeki çocuk işçilik oranını yüzde 2’nin altına düşürmek amaçlıdır. 1994 yılındaki yüzde 15’lik oranı, 2000’li yıllarda yüzde 5’lere düşüren bir siyasi irade inanıyorum ki bunu da başaracak, hatta sıfırlayacaktır.”

“Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık” diyen Erdoğan, “Bu bilinçle çocuklarımızı ilgilendiren tüm sorunları çözmek boynumuzun borcudur. 2018 yılının çocuk işçiliği ile mücadele yılı ilan edilmesi noktasında gösterdikleri duyarlılık nedeniyle başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız olmak üzere tüm bakanlıklarımıza teşekkür ediyorum. Seferberlik sonucunun parlaklığı, geleceğimizin de parlaklığıdır” ifadelerini kullandı.
Konuşmaların ardından TZOB, TİSK, TESK, HAK-İŞ, TÜRK-İŞ, TOBB, ILO Türkiye, Kalkınma, Milli Eğitim, Gençlik ve Spor, İçişleri, Aile Sosyal Politikalar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının katılımıyla Emine Erdoğan’ın himayesinde Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Deklarasyonu imzalandı.

Bakan Canikli: Terörün yanında kim olursa olsun bizim hedefimiz olacaktır

Milli Savunma Bakanı Nurettin  Canikli, Kayseri’de 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığında  düzenlenen  “A 400M C Seviyesi Bakım Kabiliyeti Kazanım Töreni”nde yaptığı  konuşmada, sınırlarımızdaki terör yapılanmalarının mutlaka bertaraf edileceğini  belirtti.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk milletinin buna gücünün yeteceğini  vurgulayan Canikli, şöyle devam etti:

“Buradaki sorun, dostlarımızın Türkiye’nin birlik, bütünlüğünü  hedefleyen terör örgütleriyle birlikte görüntü vermesidir. Arazide onlarla  birlikte ortaklık yapmasıdır. Esas problem budur ve bunun da sürdürülebilir  olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Terör örgütünün kendisi  olduğu bugün çok net bir şekilde ispat edilmiş olan bir yapı ile hangi amaç için  olursa olsun siz ittifak edemezsiniz. Müttefikimiz olarak ittifak edemezsiniz,  insan haklarını, evrensel değerleri savunan bir ülke olarak bunu yapamazsınız.  Çünkü en temel insan haklarını, değerlerini bu şekilde bu yöntemle, bu yolla  ihlal ediyorsunuz anlamına gelir. O yüzden beklentimiz, bütün dünyadan ve tabi  öncelikle müttefiklerimizden, bugüne kadar terör örgütlerine verdikleri desteği  sonlandırmaları, ortaklığı bitirmeleri, bugüne kadar onlara sağladıkları her  türlü silah, mühimmatları da toplamalarıdır. Onun dışında başka hiçbir şekilde bu  meselenin çözülmesi mümkün değildir.”

Türkiye’nin ve Türk milletinin, kendi geleceği, toprak bütünlüğü için  neye mal olursa olsun, bedeli ne olursa olsun güvenliğini tehdit eden terörist  yapıların tamamını mutlaka bertaraf etmek zorunda olduğuna dikkati çeken Canikli,  başka bir ülkenin de böyle bir tehditle karşı karşıya kalması durumunda aynı şeyi  yapacağını söyledi.

Hiç kimsenin, bu milletin geleceğini büyük oranda tehdit eden  yapıların ya da onları destekleyenlerin karşısında Türkiye’nin hareketsiz  kalmasını beklememesi gerektiğinin altını çizen Nurettin Canikli, şu  değerlendirmede bulundu:

“O terörist yapıları ortadan kaldırmak zorundayız. Türkiye için bir  bağımsızlık mücadelesidir, bir var oluş mücadelesidir,  ölüm kalım mücadelesidir.  Bunu herkesin anlaması gerekir. Terör örgütleriyle iş tutanlar da aslında 80  milyon Türk milleti ve geleceğini, kaderini bu millete bağlamış yüz milyonlarca  yakın coğrafyamız başta olmak üzere diğer mazlum milletleri karşısına almış olur.  Bunun da hesabını herkesin çok iyi yapması gerekir.

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalarla YPG-PYD örgütünün bir terör  örgütü olduğunu bütün dünyaya anlattık. Bunun aksini hiç kimse bugün  söyleyemiyor. Çok net delillerle, bilgi, belge, dokümanlarla bütün dünyaya bunu  ispat ettik. Şimdi artık müttefiklerimizin bu terör örgütünden kurtulma sürecine  girmesi gerekiyor. O konuda da Türkiye, üzerine ne düşüyorsa yapacaktır. Eğer  oluşan bu ortaklık nedeniyle bazı hamlelerin yapılması zor geliyorsa, sıkıntı  yaşanıyorsa biz o hamleleri kolaylaştıracak adımları atarız onu da buradan  söylüyorum.”

Türkiye’nin bir müttefikinin ya da müttefiklerinin, ülkenin  bütünlüğünü tehdit eden terör örgütüyle herhangi bir şekilde hangi isim adı  altında, hangi formatta olursa olsun bir araya gelemeyeceğine işaret eden  Canikli, “Yani hem müttefiklik hem de teröre destek. O yüzden bu çağrı sadece  müttefiklerimize değildir. Bütün dünya için geçerlidir ama özellikle  komşularımız, şu anda birlikte arazide taktik, işbirliği içerisinde olduğumuz  bütün ülkeler için de geçerlidir.” diye konuştu.

Milli Savunma Bakanı Canikli, bu tehlikenin Allah’ın izni ile bertaraf  edileceğini belirterek, şunları kaydetti:

“Şu veya bu şekilde, doğrudan veya dolaylı vekaleten ya da direkt  olarak hiçbir ülkenin hiçbir şekilde terör örgütüne destek vermemesi gerekir.  Verse dahi yine sonuç değişmeyecektir. Şu anda Suriye rejimi tarafından Afrin’e  gönderildiği iddia edilen silahlı birliğin Afrin’de o bölgede yürüttüğümüz  terörle mücadelenin sonucunu değiştirme kapasitesi hiçbir zaman yoktur ve  olmayacaktır da. Terörün yanında kim olursa olsun o da bizim hedefimiz olacaktır.  Eğer bir sorun ve sorumlu aranıyorsa böyle durumlarda ‘senin, teröristin yanında  ne işin var?’ sorusunu sormamız gerekiyor. Biz öyle yapıyoruz zaten. Yani birisi  terörle herhangi bir şekilde birlikte orada bulunursa bu, bizim terörle  mücadelemizi ortadan kaldırmaz, bizi zayıflatmaz, bizi caydırmaz, bizi  engellemez, sadece teröriste destek vermek için gelen gruplar da bizim hedefimiz  haline gelir. Teröriste destek veren teröristtir. Çok açık ve net bir şekilde  ifade ediyoruz.”

ABD füzelerinin ardından Türkiye’nin ‘uçuş’ endişesi

Hürriyet’e bilgi veren kaynaklar, Türkiye ile Rusya arasındaki irtibat mekanizmasının temelinin, Rusya ile ABD arasındaki anlaşmaya dayandığını söylediler.

Özellikle Türk savaş uçaklarının, Suriye’deki El Bab’a yönelik hava operasyonlarının bu koordinasyon kapsamında yapıldığı öğrenildi. El Bab operasyonu tamamlandığı için Türkiye şu an Suriye hava sahası içinde operasyona ihtiyaç duymuyor. Ancak olumsuz bir gelişme karşısında Türkiye’nin hava operasyonu yapma ihtiyacı doğduğunda, Rusya’nın şu aşamada buna izin vermesi beklenmiyor.

Bir yetkili, “Böylesine sıcak bir ortamda Rusya’nın istemediği bir yabancı hava aracının Suriye üzerinde uçuş yapması ciddi boyutta riskli olur” dedi. Ankara, ABD’nin füze saldırısını destekleyen açıklamalar yapsa da özellikle terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD ayağında endişe taşıyor.

Bir yetkili, şu değerlendirmeyi yaptı: “ABD’nin Suriye içindeki en güçlü müttefiki PYD. Suriye içinde ABD’nin güç kazanması PYD’nin de güç kazanması anlamına gelecektir. İşin bu boyutunu da düşünmek zorundayız.”

Moskova’ya ilk mesaj: Siyasi geçiş süreci hedefi korunmalı

Çavuşoğlu akşam saatlerinde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşmede ABD’nin füze saldırısı sonrası yaşanan gelişmeler ele alındı.

Edinilen bilgiye göre Çavuşoğlu, Suriye’de siyasi geçiş sürecini hedefleyen ateşkesin korunmasının önemine dikkat çekti. Çavuşoğlu bu kapsamda Moskova’nın Esad rejimine gereken baskıyı yapması mesajını verdi.

Çavuşoğlu, Türkiye gibi ABD’nin füze saldırısına destek veren Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr’le de telefonda görüştü. İki bakan Suriye Fikirdaş Ülkeler toplantısının en kısa zamanda gerçekleşmesinin faydalı olacağını değerlendirdi.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI DA AÇIKLAMA YAPTI
Lavrov ile Çavuşoğlu arasındaki telefon görüşmesi hakkında Rusya Dışişleri Bakanlığı da bir açıklama yaptı.

Açıklama şu şekilde: “7 Nisan’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye’nin inisiyatifi üzerine telefon görüşmesi yaptılar. Bakanlar ABD’nin Hums’taki Suriye’nin birliklerine karşı gerçekleştirdiği ve sivil vatandaşların da hayatını kaybettiği askeri eylem kapsamında Suriye’nin durumunu görüştüler. Lavrov, zaten zor olan durumu daha da zorlaştırabilecek ve Rusya ile Türkiye’nin barışçıl çözüm amacıyla gösterdikleri çabayı bozan bu agresif eylemin kabul edilemez olduğunun altını çizdi. Bölgedeki trajik olayların ve terör örgütleri tarafından kimyasal silah kullanılması olayının objektif ve bağımsız soruşturmasının gerekliliğinin altı çizildi. İki taraf da, Suriye’de barışı sağlayacak tek yol olan görüşme sürecinin devam etmesinin alternatifinin olmadığını belirtti. ”

 

 

Moskova’ya ilk mesaj: Siyasi geçiş süreci hedefi korunmalı

‘Esad layığını buldu’

MİLLİ YÜREKLERE SU SERPTİ
“Bayrak namus nişanesidir. Peki Kerkük’te zorla, baskıyla, tehditle, cebirle asılan kirli bez parçası neyin nesidir? Kerkük’ün sinir uçlarıyla oynanıyor. Türkmenlerin hak ve tarihsel miraslarına kast ediliyor, sıkılı yumruklarımızla izliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Kerkük’te milli bayrağın dışında ikinci bir bayrağın asılmasına kesin bir dille karşı çıkmış, bunun bölücülük olduğunu haykırmıştır. Sayın Erdoğan’ın bu açıklaması milli yüreklere su serpmiştir, teşekkür ediyorum. Barzani dikkat etsin, aklını başına alsın. Şayet Türk milletinin ayranı kabarırsa, milli ruhta mahfuz halde duran taarruz ruhu açığa çıkarsa hayat ona zindan olacaktır.

SÖKÜLÜP ATILMALIDIR
Geçtiğimiz günlerde, Esad’a ait savaş uçakları sınırlarımıza 65 kilometre uzaklıkta bulunan İdlib’in Han Şeyhun ilçesine kimyasal silahla saldırmıştır. Aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu çok sayıda sivil katledilmiş, yüzlerce masum yaralanmıştır. Esad katil ve insanlık düşmanıdır. Bebeklere kıyan diktatördür, adi bir suçludur. Bu sabaha karşı (dün) Doğu Akdeniz’den atılan 59 füzeyle Suriye’nin Şayrat Hava Üssü vurulmuştur. Masumlara alçakça saldıran, bebeklere zehirli gaz fırlatan Esad yönetimi layığını bulmuş, cevabını almıştır. Esad’ın insanlık dışı saldırı ve katliamlarına verilen füzeli karşılık olumlu ve yerindedir. Ve de Esad Suriye’nin geleceğinden sökülüp atılmalıdır.”