Bülent İnal: Oğlum hayatımı tamamen kapladı

Türkiye’nin en başarılı erkek oyuncularından biri o. Bülent İnal, mesleğinin zorluklarını, çocukluğunun bilinmeyen yönlerini ve 2.5 yaşındaki oğlu Çınar’ın doğumundan sonra değişen yaşamını, babalık heyecanını anlattı.

Bülent İnal’la Tarabya’da buluştuk. Pek mutlu, pek neşeli geldi röportaja. Yeni dizisi ‘Urfalıyam Ezelden’in sevilmesinden ve beğenilmesinden ötürü gururluydu. Minik oğlu Çınar’ın kulaklarını da sık sık çınlattık sohbetimiz sırasında.

Urfalıyam Ezel’den dizisi sizin projeniz sanırım.
Evet, benim Urfa ve sıra geceleri ile ilgili kafamda böyle bir proje vardı. Neşeli olan ama hayatları çok da neşeli olmayan bir ailenin hikâyesi. Bir akşam Tarabya’da Sinan Tuzcu eşi Dolunay Soysert ve benim eşim Melis’le oturuyorduk. Sinan Tuzcu, senaryo yazımı üzerinde çalıştığını söyledi, ben de onunla bu fikrimi paylaştım. Sinan da “Gel bunu yazalım” dedi ve birlikte çalışmaya başladık.

Siz Şanlıurfa’da mı doğup büyüdünüz?
Yedi yaşına karar Urfa’daydım. 1973 doğumluyum, 1980 yılında İstanbul’a geldik. Hatırladığım kadarıyla güzel bir çocukluk geçirdim. Terör sorunlarının çok yoğun yaşandığı yıllardı. Özellikle de bizim ikamet ettiğimiz kasabada.

Ama güzel hatıralar da vardır…
Tabii ki, olmaz mı? Kalabalık aileler ve kalabalık sofralar, damlarda ve avlularda uyumalar. Sokaklarda büyüdüm ben.

Damda uyurken hiç düştünüz mü damdan aşağı?
(Gülüyor) Yok ben hiç düşmedim. Aslında öyle şeyler pek yaşanmıyor, çok nadir oluyor. İnsanlara eğlenceli geliyor ama aslında damdan düşmek sıkıntılı bir durum. (Kahkahalar)

Şimdi ki çocuklar apartmanlarda büyüyor, bilgisayarda vakit geçiriyor. Sokakta oynanan oyunları bilmiyorlar. Oğlunuz, bu anlamda nasıl bir çocukluk geçiriyor?
Çınar şu anda 2.5 yaşında. Oyun oynayacağı zamanların üç beş saatini sokakta yani sitede geçiriyor. Toprakla, bahçeyle ve arkadaşlarıyla oynuyor. Mümkün olduğunca onu dışarıda dolaştırıyoruz ve gezdiriyoruz. Biraz sosyalleşmesini ve sokakta yaşamasını istiyoruz. Ben evde büyüyen çocuklardan yana değilim. Öyle olmasını istemem.


‘Baba olunca dinginleştim’


Çınar çok güzel bir isim. Bu ismi koymaya nasıl karar verdiniz?
Çok isim düşündük ama öyle çok da bir anlam yüklemek istemedik. Sevdiğimiz çok isim vardı ama çocuğu bunlarla yormak istemedik. Doğadan ve ağaçtan bir isim olsun dedik ve Çınar isminde karar kıldık.

Baba olmak sizi değiştirdi mi? Farklılıklar hissediyor musunuz?
Aslında değiştirdi. Baba olmak iç dünyanızda sizi daha farklı boyutlandırıyor. Bana çok şey kattı, daha bir dinginleştim.

Kadınlar hep anne olduktan sonra daha sabırlı olduklarını söylerler. Aynı şey babalık için de geçerli mi?
Evet, çocuk sabırlı olmayı size öğretiyor. Bazı şeyleri onunla birlikte tekrar öğreniyorsunuz. Melis’Te de bende de aynı duygu var. Zaten sabır göstermezseniz hem çocuk için hem de sizin ruh dünyanız için pek iyi olmaz. (Gülüyor)

Babaların, oğullarıyla maça gitme hayalleri vardır. Sizin de var mı?
Mümkün olduğunca onunla parklarda gezintiye çıkıyorum ama maç olayına daha gelmedim. (Gülüyor) Ben Galatasaraylı, eşim Beşiktaşlı, dedesi Fenerbahçeli. Kim kazanacak diye bakıyoruz.

Evlilik nasıl gidiyor?
Güzel ve çok keyifli. Her şey yolunda.


‘Mevsim bizi çok zorladı’


Oyunculuk çok zor bir meslek. Bu anlamda evlilikle birlikte yürütmek zor mu?
Eşim bizim sektörden olduğu için beni çok iyi anlıyor ve bu ailemizde hiç sorun olmuyor. O şu an Çınar için mesleğine 1-2 yıl ara verdi ama tekrar çalışacak. Bazen de ben çalışmayacağım, Melis sabahlara kadar çalışacak.

Başrolünü Sanem Çelik ile oynadığız ‘Balık’ filmi de vizyona girdi. Hayırlı olsun.
Teşekkür ederim. Güzel bir film oldu. Derviş Zaim zaten çok sevdiğim kıymetli bir yönetmen ve önemli bir senaristtir. İnsan olarak da çok değerli bir insandır.

Film çekimlerinde en çok hangi sahnelerde zorlandınız?
Öyle büyük sıkıntılar yaratacak sahneler olmadı ama mevsim bizi çok zorladı. Çekimlerin 15 günü kış aylarında çekilmeliydi. Yerlerin bir metre kar ve buz tutması gerekiyordu ama geçen kış kar yağmadı. Çevre sorunlarını bire bir yaşadık. Sokaklara kamyonlarca tuz döküldü. Teknik olarak çok zorlandık. Karlı sahneleri çekebilmek için Uludağ’ın iki bin metredeki köylerine ulaşıp zar zor çekim yaptık.

Çekimlerde çok kürek çektiğinizi ve zorlandığınızı duydum.
(Gülüyor) Gölün üstünde çok vakit geçirdim, doğru. Avuç içlerimde çatlamalar oldu.

Balık tutmayı sever misiniz?
Balık tutmayı pek beceremem. Bir ara denedim ama çok yapabildiğim bir şey değil açıkçası. Avlanmayla ilgili büyük sıkıntılarım var. Balık yiyoruz ama tutarken acıyoruz gibi bir durum var. Hele silahla avlanmak, hiç tasvip ettiğim bir durum değil.


‘Artık dizilerde çift ekip çalışıyoruz’


Türkiye’de hangi rolle başlarsanız sonraki dizilerde de hep benzer roller teklif ediliyor. Mesela siz ters köşe yapıp komedide oynamak istemez misiniz?
Sinemada öyle bir tip komedisi çok düşünmüyorum ve yapabileceğimi de sanmıyorum ama senaryosu durum komedisinden oluşmuş bir dizide, biz yazarsak ve içime sinerse olabilir.

Dizilerdeki çalışma saatleri biraz düzeldi mi? Yoksa her şey yine aynı mı?
120 dakika dizi yaptığınız sürece hiçbir şeyin düzelmesi mümkün değil. Dünyada eşi benzeri olmayan bir sistemin içersindeyiz ama tek bir fark var, eskisi gibi tek yönetmen ve tek ekiple çalışılmıyor. Çünkü yetişmesi mümkün değil ve insanların gerçekten canı çıkıyor. Artık neredeyse bütün diziler e çift ekip çalışılıyor. Böyle biraz dengelenmeye başlandı.

Oysa artık Türk dizileri dünyaya satılıyor.
Evet öyle ama bizim bir bölümümüz, dışarı üç bölüm olarak satılıyor. Çünkü dünyada 120 dakika diye bir şey yok. Nasıl yetiştiriyoruz? Nasıl yapıyoruz onu biz de bilmiyoruz. Sanırım vücutlar da buna zamanla alıştı. Şu an böyle idare ediyoruz ama ilerde sağlık sorunu olarak başımıza ne gelecek bilmiyoruz.

Tükenenler oluyor.
Olmaması mümkün değil.

Siz böyle bir tükenmişlik durumu yaşadınız mı?
Bunaldığımız dönemler tabii ki oluyor. Bizim meslekte biri bunu söylediğinde gündeme oturuyor ama her insan bunu kendi mesleğinde yaşar. Olmaması mümkün değil. Günün 20 saatini, 2 yıl boyunca bir sette geçirip, hiçbir sosyal hayatı olmadan gündemden düşmeyip her türlü konuya maruz kaldıktan sonra, 2 yılın sonu tatsız olabilir.

‘Urfalılar memnun’

Bıyıklardan sıkıldınız mı?
Benim için bir sıkıntı yok. Seyirci öyle seviyorsa bırakıyoruz, ya da iş öyle gerektiriyorsa öyle kullanıyoruz. Ama çok da sıkılmıyorum.

Dizilerde şivelerin yanlış kullanıldığı konuşuluyor ve bu konu çok eleştiriliyor…
Bir Urfalı olarak bizim dizide yüzde doksana yakın doğru kullanılıyor diyebilirim. Urfalılar memnunlar. Tabii ki ufak tefek hatalar olabilir.


‘Ekmek almaya giden bendim’

Kendinize vakit ayırdığınız ilk an ne yaparsınız?
Hayatımızda Çınar olduğu için, her boş anımda oğlumla vakit geçiriyorum.

Çınar’a bir kardeş düşünüyor musunuz?
Şu an için öyle bir ihtimal yok.

Siz kaç kardeşsiniz?
Biz üç kardeşiz. Kardeş hayattaki en önemli şeylerden biri. Bu aslında daha çok annenin vereceği bir karar, o yüzden ben de pek bir şey diyemiyorum. Çocuğa karşı değilim, iki üç tane olabilir.

Hayatınızın dönüm noktaları nelerdi?
Urfa’dan çıkmak. Urfa’dan İstanbul’a gelip yeniden bir hayat kurmak. İstanbul’da tutunmaya çalışmak ve babamı kaybetmem. 12 yaşındaydım babam öldüğünde sonra İzmir’e göç ettik ve orada yeniden bir hayat kurduk.

Neden çok şehir değiştirdiniz?
Annem ve babam memurdu ve o dönem Doğu’da olaylar karışıktı. İnsanlar çocuklarını kurtarabilmek için tayin istedi. Biz de İstanbul’a geldik. Babamı kaybedince, annem İzmir’e kardeşlerinin yanına gitmek istedi.

Ailenin en büyüğü siz misiniz?
Yok ağabeyim ve ablam var. En küçük benim. Bakkala ekmek almaya giden benim yani.

Zor dönemler geçirmişsiniz. Erken mi olgunlaştınız?
Tabii, babamı kaybettiğimde bocaladım ama annem sağ olsun bize o eksikliği hiç hissettirmedi.

Röportaj: Ömür SABUNCUOĞLU
Fotoğraf: Mesut TURAN

Bebeklere meyve suyu verilmeli mi?

Dünyanın en tanınan çocuk doktorları, çocukların yaşamlarındaki ilk yıllarında meyve suyu içmelerinin sakıncalı olduğunu söylüyorlar.

Dünyanın en tanınan çocuk doktorları, çocukların yaşamlarındaki ilk yıllarında meyve suyu içmelerinin sakıncalı olduğunu söylüyorlar.
Amerikan Pediyatri Birliği’nin daha önce yaptığı açıklamalara göre 6 aydan küçük bebeklere meyve suyu içirmek son derece sakıncalı. Ancak geçtiğimiz günlerde Amerikan Pediyatri Birliği’nin bu konudaki kararları biraz daha sert bir hale geldi ve öneriyi bir sene olacak şekilde düzelttiler. Hatta çocukların yeme içme alışkanlıklarından meyve suyunun tamamen çıkarılması gerektiğini de eklediler. Bunun sebebi ise meyve suyunun çocuğa herhangi besleyici bir faydası bulunmaması ve bebeklerin asıl ihtiyacı olan anne sütünün yerini alabilecek ölçüde çeldirici olması.
 
2001 yılından bu zamana dek uzmanlar, ilk kez meyve suyu ile ilgili önerilerini değiştiriyorlar. Dr. Elsie M. Taveras’a göre, yeni doğanlar için bu geç dahi kalınmış bir karar. Mass General Çocuk Hastalıkları Hastanesi Genel Çocuk Hastalıkları Bölüm Başkanı Taveras konu hakkındaki düşüncelerini şu cümlelerle dile getirdi: “Anne – babalar çocuklarının meyve suyuna ihtiyaç duyduğunu düşünüyorlar ama bu tamamen yanlış bir algı.”
 

 
“Bu bilgiler tamamen meyveden oluşan meyve sularının, bebekler için sağlıklı olduğunu ya da meyvenin besleyici gücüyle eşit olduğunu düşünen ebeveynleri oldukça şaşırtmış olmalı. Başka bir çocuk doktoru Steven Abrams ise konuya ilişkin: “Meyvenin kendisi meyve suyuna kıyasla daha fazla lif içeriyor” dedi ve ekledi “Meyvenin kendisini yemek aynı zamanda daha az şeker alımı demektir. Biz çocukların taze yiyecekler tüketmelerini öğrenmelerini istiyoruz. Eğer onlara meyve suyunun ve meyvenin eşit olduğu algısını yerleştirirsek, doğru mesajı vermemiş oluruz.”
 
Boston Çocuk Hastanesi Dişçilik Bölümü Başkanı Dr. Man Wai Ng ise bu kararın ne kadar doğru olduğunu şöyle açıkladı: “ Yüzde 100 meyveden oluşan meyve suyu ancak özel durumlarda olan çocuklara önerilmeli, örneğin diş çürümesi konusunda son derece risk taşıyan çocuklara…”
 

 

‘Tüllüşah’ koruma altına alındı

“Tüllüşah” isimli bitki türü koruma altına alındı.

Kuşadası Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD), Pamukkale Üniversitesi işbirliği ve Kuşadası Belediyesi’nin katkılarıyla yürütülen “Kuşadası Bitkileri” envanter çalışması sonucunda “Tüllüşah” isimli bitki türü koruma altına alındı. Anavatanı Kuşadası olan ve Tüllüşah (Aydın Gaşağı) olarak bilinen Centaurea Mykalea, ilk defa Kuşadası’ndan toplanarak bilim dünyasına tanıtılmış ve adını Samsun Dağları’nın antik ismi olan Mykale’den almıştı

Ambalaj tasarımını ünlü markalar yapsaydı nasıl olurdu?

İsrailli sanatçı Peddy Mergui, bazı gıda ürünlerinin ünlü markalar tarafından paketlendiğinde nasıl görüneceğini merak edip bu görüntüleri ortaya çıkardı.


Chanel – Bebek maması


Bvlgari – Tereyağ


Cartier – Kahve


Versace – Yumurta


Prada – Un


Nike – Meyve


Apple – Süt


Burberry – Noodle


United Colors of Benetton – Zeytinyağı


Ferrari – Makarna


Dolce & Gabbana – Petibör bisküvi


Gucci- Turşu


Hermès – Tuz-karabiber


HSBC – Pirinç


Louis Vuitton – Salam


Tiffani&Co – Yoğurt

Ramazan’da sigara nasıl bırakılır?

Ramazan’da sigarayı bırakmak için bu önerilere dikkat!

Ramazan’da sigarayı bırakmak için bu önerilere dikkat!
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, tütün ürünleri ve sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle yılda yaklaşık 6 milyon kişi hayatını kaybediyor. İnsan sağlığını tehdit eden en yaygın zararlı madde olan sigara nedeniyle, 2025 yılında 10 milyon insanın yaşamını yitirebileceği öngörülüyor. İçindeki birçok zararlı madde nedeniyle bağımlılık yapan sigarayı bırakmak için Ramazan ayının değerlendirilmesi önem taşıyor. Memorial Kayseri Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Murat Apaydın, sigara bağımlılığından kurtulmak için önemli tavsiyelerde bulundu.
 
Sigara alışkanlık değil madde bağımlılığıdır
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı araştırmalarda, sigara içenlerin yüzde 70-80’inin sigarayı bırakmak istediği belirlenmiştir. Sigarayı bırakmak isteyenlerin yüzde 20-30’unun ise her yıl sigarayı bırakmayı denediği, bunlardan yüzde 3-5’nin ise sigarayı yardımsız bırakabildiği belirlenmiştir. Sigara aslında bir alışkanlık ya da tiryakilik değil madde bağımlılığıdır. Sigarayı yardım almadan bırakmaya çalışanlar bağımlılığın; psikolojik, davranışsal ve fiziksel etkileri ile başa çıkmak zorunda kalmaktadır.
 
Mutluluk veren dopaminin sigarayı bırakmayı zorlaştırmasına izin vermeyin
Psikolojik açıdan sigara içenlerin büyük bir bölümü, duygudurum düzenleyicisi olarak nikotin bağımlısıdır. Konu davranışsal açıdan değerlendirildiğinde ise başkalarını sigara içerken görme, çay-kahve veya alkol içme, araba sürme veya mola verme gibi çok güçlü tetikleyiciler sigara içme eyleminde etkilidir. Sigaranın fiziksel etkisi de nikotin bağımlığıyla doğrudan alakalıdır. Sigara dumanının ağız yoluyla hızlı bir şekilde akciğerlerden kan dolaşımına geçtiği ve 8 saniye gibi kısa bir sürede beyne ulaştığı tespit edilmiştir. Nikotin, beyinde ve sinir sisteminde nikotin reseptörlerine bağlanarak çeşitli maddelerin salınmasına yol açar. Bunların arasında bulunan dopamin gibi kısa süreli mutluluk veren maddeler nedeniyle sigarayı bırakmak daha da zorlaşmaktadır.
 

 
Nikotin bağımlılığı tedavi edilebiliyor
Nikotin bağımlılığıyla mücadele eden insanların fiziksel açıdan tedavisinde alabildikleri çeşitli destekler bulunmaktadır. Nikotin bağımlıları nikotin replasmanı ile (yerine koyma) çeşitli ürünler ve tabletler sayesinde sigara bağımlılığından kurtulmaya çalışmaktadır. Nikotin replasman tedavisi (NRT) sigarayı bıraktıktan sonraki dönemde ortaya çıkan nikotin yoksunluğunun ortadan kaldırılması için önemlidir. NRT, nikotin bağımlılığı olduğu belirlenen kişilere doktor önerisi sonucunda uygulanmalıdır. Bu tedavi yöntemi, hafif derecede bağımlılığı olan kullanıcılar için kullanılmamaktadır.
 
İftardan sonra sigaranın değil yediklerinizin tadına varın
 
Sigara tiryakilerini, psikolojik bağımlılıktan kurtulmak için herhangi bir ürün ya da destekten söz etmek mümkün değildir. Özellikle psikolojik bağımlılık konusunda ortaya konacak mücadelede özgür irade önemlidir. Ramazan ayı insanların özgür iradelerinin güçlü olduğu bir dönemdir. Sigaranın psikolojik bağımlılığı ile mücadelede Ramazan ayı önemlidir. Yapılan araştırmalar sigara bağımlılarının büyük bir bölümünün Ramazan ayında bu alışkanlıktan kurtulduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Ramazan ayı, sigarayı bırakmak için bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bunun için bazı önerilere kulak verilmelidir.
 
Öncelikle sigarasız ortamlarda bulunulmalıdır.
Oruç açıldıktan sonra hemen sigara içmenin kalp krizine bile neden olabileceği unutulmamalıdır
Sigara bırakıldığında kişi yiyecek ve içeceklerin tadını daha çok almaktadır.
Sigara akla geldiğinde 1 bardak su içmek ve ya bir parça kuruyemiş yemek faydalı olabilir.
İftar sonrası yürüyüş yapmak sigara isteğini azaltacaktır.

 

 

Bu hafta ne giysem?

Hayatında düzeni sevenlere günlük kombin önerisi.

Hayatında düzeni sevenlere günlük kombin önerisi.
Pazartesi
Haftanın en zor günü, sabah uyanmakta işe gitmekte hep zor gelir. Enerjimizi yerine getirmek adına deri şort, muz çorap ve şık bir bluzla günü kurtarabilirsiniz.
 

 
Salı
Rahat ve şık görünmeyi sevenlerin tercihi bu kombin olacak.
 

Çarşamba
Hafta ortası! Kot şortunuzdan hala vazgeçemiyorsanız onu kışa uygun bir hale getirebilirsiniz. Uzun kollu gömlek ve bootie ile tamamlanabilir. Üzerinize hırka almayı unutmayın tabii.
 

 
Perşembe
Kadife ispanyol paça üzerine örgü kazak çok iyi bir tercih olacak.
 

 
Cuma
Ve cuma! Boyfriend jean, desenli kazak ve bootie ile tam da cuma gününe yakışır bir kombin.
 

Kırmızı turpun faydaları

Salatalarda kullanılan ve C vitamini açısından zengin olan kırmızı turpun bilmediğiniz faydaları…

Yaprakları tüylü, çiçekleri beyaz, sarı, mor renkli bir bitki olan turpun hiç bilmediğiniz pek çok faydası vardır.

Turpun kökü C vitamini, kükürt ve iyot bakımından zengindir. İçinde B1, B2 vitaminleri ve çeşitli mineraller bulundurmaktadır.

İşte kırmızı turpun faydaları:

Diş, diş eti rahatsızlarına iyi gelir.

Saç ve tırnaklar için oldukça yararlıdır.

İştah açar.

Sinir ve stresi azaltır.

Solunum yollarına iyi gelir.

Sindirimi kolaylaştırır.

Nezle ve grip gibi hastalıklarda burnun akmasını engeller.

Böbrek taşlarına, hazımsızlığa ve aşırı kilolara karşı önerilir.

Verem hastalarına tavsiye edilir.

Diyabet hastalarının salatalık yanında kırmızı turp tüketmesi de gerekmektedir.

Kalp ve damar sağlığına faydalı olmasının yanında kansere karşı da koruyucu etkilere sahiptir.

Tam bir karaciğer dostu olan turp suyu, damar sertliği ve uykusuzluğa da iyi gelir.

Fotoğraflarla Zeki Müren

Bugün Zeki Müren’in 88. yaş günü … Biz de onu hiç görülmemiş fotoğrafları ile anıyoruz…

Zeki Müren Ankara Piyade Okulu’nda yedek subay öğrenciyken…



Ajda Pekkan ve Zeki Müren



Bülent Ersoy ve Zeki Müren



Cüneyt Arkın ve Zeki Müren



Müzeyyen Senar ve Zeki Müren




Erkan Özerman ve Zeki Müren



Nigar Uluer ve Zeki Müren


Müzeyyen Senar ve Zeki Müren



Selami Şahin ve Zeki Müren 



Nebahat Çehre ve Zeki Müren



Nükhet Duru ve Zeki Müren


Sophia Loren – Zeki Müren



Selami Şahin ve Zeki Müren 





Zeki Müren – Bülent Ecevit



Özcan Deniz müziğe dönüyor!

Yazıp yönetip oynadığı Evim Sensin, 2.5 milyon kişi tarafından izlenen Özcan Deniz müziğe dönüyor.

Yazıp yönetip oynadığı Evim Sensin, 2.5 milyon kişi tarafından izlenen Özcan Deniz müziğe dönüyor.

Avrupa turnesine çıkacak olan Deniz, 2 Mart’ta Almanya’nın Reichenbach şehrinde, 9 Mart’ta Köln’de, 30 Mart’ta Münih’te konser verecek.

Sanatçı Almanya konserlerinin arasında 16 Mart’ta Hollanda’nın Nijverdal şehrinde sahneye çıktıktan sonra turnesine 6 Nisan’da Avusturya’nın Viyana şehrinde, 14 Nisan’da ise Bakü’de devam edecek.

Anne-babalara tatil sonrası okula uyumda yardımcı olacak öneriler

Okulların açılacak olmasını bazı çocuklar heyecanla beklerken bazılarında kaygı oluşabiliyor. Her çocuğun olaylara karşı farklı yaklaşım gösterebildiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Ayşe Şahin, ebeveynlere çocuklarının yaşadığı duyguları reddetmeden anlamaya çalışmalarını tavsiye etti. Şahin, “Tatil sonrası bir anda çocuklara fazla sorumluluk yüklemeyin ve erken uyuması için baskı yapmayın” diyerek bakın neler söyledi…

Her çocuğun olaylara yaklaşımının ve mizacının farklı olduğuna işaret eden Klinik Psikolog Ayşe Şahin, “Çocuklar da yetişkinler gibi olaylar karşısında yaşıtlarından farklı tepki ve davranışlar sergileyebilirler. Bazı çocuklar yarıyıl tatilinin bitmesini heyecanla karşılayıp, özlem duyduğu arkadaşlarına ve öğretmenlerine kavuştuğu bir süreç olarak değerlendirebiliyor. Bazı çocuklar için de bu süreç oldukça kaygı verici olabiliyor. Çocuklarda derslerde başarı kaygısı, rutine uyum sağlayamama korkusu, geçmişte yaşanan olumsuzlukların tekrarlaması gibi endişeler oluşabiliyor” dedi.

Çocukların duygularını reddetmeden anlamaya çalışın

Klinik psikolog Ayşe Şahin, ‘Bu kadar büyütecek ne var?’, ‘Korkacağın bir şey yok, abartıyorsun’ gibi söylemlerin çocuğun kendini anlaşılmamış hissetmesine sebep olacağını belirtti ve “Çocukların kendilerini anlatmalarına fırsat verilmelidir, duygu ve düşüncelerini ortaya çıkarmalarını teşvik eden konuşmalar yapılmalıdır. Çocuğun kaygıları anlayışla karşılanmalı ve rahatlatıcı bir tutum sergilenmelidir” ifadelerini kullandı.

Uyku düzeni konusunda panik olmayın

Şahin, “Çocuğun 3 haftalık tatil süresinde uyku düzeninde bazı değişimlerin olması oldukça normaldir” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Bu düzeni bir anda değiştirmeye çalışmayın. Çocuğa erken uyuması için baskı yapmak çocuğun ailesiyle olan ilişkisi bozup kaygı düzeyini daha fazla artırabilir. Derslere katılmak için erken kalkan çocuk, bir gün önce geç yatmış olsa bile erken uyandığı gün kendisi daha erken yatağa gitmek isteyecektir. Uykunun bir ihtiyaca dönüşmesi için sabırlı olun.”

Çocuğa fazla sorumluluk yüklenmemeli

Okulun ilk günlerinde çocuğa fazla sorumluluk yüklenmemesi gerektiğinin altını çizen Şahin, “Tatil sürecinden okul dönemine geçişte sorumlulukların kademeli olarak artırılması çocuklar için daha sağlıklı olacaktır. Aile veya okul tarafından bir anda fazla sorumluluk yüklenmesi çocuğun bu geçişte zorlanmasına sebep olabilir” şeklinde konuştu.

Okul alışverişi ile motivasyon artırılabilir

Dersler başlamadan önce okul araç gereçlerini çocukla birlikte almanın motivasyonunu arttırabileceğini belirten Şahin, “Sevdiği kahramanların olduğu ders araç ve gereçlerle birlikte renkli kalemler çocuğun keyif alacağı bir hazırlıkla okulu beklemesini sağlayabilir” tavsiyesinde bulundu.