Plank nedir? Nasıl yapılır?

Çok basit görünüyor olmasına rağmen 30 saniyeden sonra tir tir titreten bir egzersiz olan plank sayesinde güçlenin, incelin!


Kelime anlamı ‘kalas’ olan ‘plank’, bir tahta gibi dümdüz dururken neredeyse tüm kaslarınızı çalıştırdığınız bir egzersizi ifade ediyor. Herhangi bir hareket gerektirmese de öylece dururken kas gücü kullanmanızı gerektiren bu egzersiz bacakları, karın kaslarını ve kolları çalıştırarak tüm vücudu güçlendirmeye yardımcı oluyor.


Plank nasıl yapılır?
Şınav çeker pozisyonda dümdüz durun, kollarınız omuz genişliğini geçmeyecek şekilde açık ve elleriniz de omuzlarınızın tam altında olsun. Ayak parmaklarınızın ucuna kalkarken bacaklarınızı gergin tutun, karın kaslarınızı kullanarak vücudunuzu düzleştirin ve boynunuz rahat edecek şekilde yere ya da karşıya bakın. Kalabildiğiniz kadar bu pozisyonda kalın.


Plank çeşitleri: Dirseklerin üzerinde Plank
Aynı pozu dirseklerinizin üzerinde durarak da yapabilirsiniz. Bir önceki poza göre el bileklerinizdeki baskı azalırken omuzlarda ve karın (core) bölgesinde pozun etkisini daha yoğun hissedebilirsiniz.


Plank çeşitleri: Yan Plank
Kollar uzun plank pozisyonunda durun, sonra yana doğru dönerek kendinizi tek kolun üzerinde sabitleyin.


Plank egzersizi ne işe yarar?
Plank egzersizi öncelikle yoğun bir şekilde karın kaslarını çalıştırır. Duruşunuza bağlı olarak omuzlar, bacaklar ve kalça kasları da egzersiz sırasında etkili bir şekilde çalışabilir. Zamanla bel ve sırt bölgesindeki kaslar da güçlenecektir. Sonuç olarak plank, dayanıklılığı arttıran ve kasların güçlenmesiyle beraber karın ve bacak bölgelerini incelten bir egzersizdir.

Beyaz eşya seçerken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Beyaz eşyasız bir ev düşünülemez! Teknolojinin gelişmesiyle birlikte beyaz eşyalar, her geçen gün özelliklerine bir yenisini daha ekliyor. Peki, beyaz eşya seçerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyor musunuz?

Beyaz eşyasız bir ev düşünülemez! Teknolojinin gelişmesiyle birlikte beyaz eşyalar, her geçen gün özelliklerine bir yenisini daha ekliyor. Peki, beyaz eşya seçerken nelere dikkat etmeniz gerektiğini biliyor musunuz?
Alınan beyaz eşyaların uzun ömürlü olması için kullanım aşamasında dikkat edilmesi gereken pek çok nokta var. Beyaz eşya seçimi yaparken, kullanım alanlarına ve beyaz eşyanın işlevselliğine odaklanmak gerekir. İşte beyaz eşya seçerken dikkat etmeniz gereken unsurlar…
 
Bulaşık makinesi alırken nelere dikkat edilmelidir? 
Bulaşık makinesi alırken öncelikle alacağınız makinenin çok programlı olmasından ziyade ihtiyacınızı görecek programların mevcut olmasına dikkat edin.

 
Tencerelerinizi makineye zorlanmadan yerleştirebilmek için; makinenin alt sepetindeki tellerin açılıp kapanabilen bir yapıda olması gerekir.

 
Tabaklarınızı dilediğiniz yere rahatlıkla yerleştirebilmek için; alt sepette yer alan çatal-kaşık sepetinin yer değiştirilebilir özellikte olmasına dikkat edin.

 
Aynı bulaşık yıkama programlamlarına sahip makineleri karşılaştırırsanız karar vermeniz kolaylaşacaktır. 

 
Bulaşık yıkama makinelerinin; A, A+, A++ enerji sınıflarına uygun olması gerekir. Böylelikle enerjiden tasarruf edebilirsiniz. 

 
Çamaşır makinesi alırken nelere dikkat edilmelidir? 
Çamaşır makinesi alırken hızlı yıkama programı ve ön yıkama programlarının olduğundan emin olun. 

 
İhtiyacınıza göre çamaşır makinesinin yıkama kapasitesi ve sıkma devri de diğer dikkat edilmesi gereken noktalar arasında yer alıyor.

 
Deterjan bölümünün sağlam olduğundan emin olun. Su sızdırıp, sızdırmadığını ve deterjan artığı bırakıp, bırakmadığını kontrol ederek tercih yapabilirsiniz.

 
Ailenizin büyüklüğüne göre çamaşır makinesinin kapasitesini belirleyebilirsiniz. Örneğin; 4 kişilik bir aileyseniz, 7 kg kapasiteye sahip bir çamaşır makinesi ihtiyaçlarınızı rahatlıkla karşılayabilir. 

 
Çamaşırlarınızı hızlı bir şekilde kurutmak istiyorsanız; yüksek devirli çamaşır makinelerine göz atabilirsiniz. 1.200 devir ve üzeri çamaşır makineleri hızı severler için idealdir. 

 

 
Buzdolabı alırken nelere dikkat edilmelidir? 
Buzdolabı alırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise; saklama süresi. Herhangi bir elektrik kesintisinde sorun yaşamak istemiyorsanız, buzdolabınızı alırken öncelikle saklama süresine dikkat etmelisiniz.

 
Gıdalarınızı kolaylıkla saklayabilmek için; rafların geniş ve kullanışlı olması gerekir. 

 
Buzdolabı alırken; garanti süresine ve servis ağının kalitesine dikkat etmek gerekir. Buzdolabının dış ve iç yüzeyinin paslanmaz çelik ile kaplandığından emin olun. 

 
İhtiyacınıza göre buzdolabı genişliğini seçebilirsiniz; büyük buzdolapları çok fazla enerji harcamaktadır. 

 
Buzdolabınızı mutfağa yerleştirirken hava sirkülasyonu için, yerleştirilmesi planlanan bölmenin arkasında 10 cm’lik bir boşluk bırakmayı ihmal etmeyin. 

 
Fırın alırken nelere dikkat edilmelidir?
Fırın alırken en önemli nokta temizlikteki kolaylık! Fırın ve ocak bölümlerinin kolay temizlenilebilir olmasına dikkat edin. 

 
Cam kapaklı fırınlar, yemek yaparken ısı kaybını önler. Yemek pişirme esnasında size pratiklik kazandırır. 

 
Fırında yemek pişirirken ısının eşit miktarda yayılmasını istiyorsanız; turbo fırınları tercih edebilirsiniz. 

 
Fırında ızgara yapmak istiyorsanız; statik fırın türlerine göz atabilirsiniz. Böylelikle kolay ve pratik bir şekilde etrafı kirletmeden ızgara yapabilirsiniz. 

 
Fırın ve ocak setlerinin ısı yalıtımının iyi yapılmış olması gerekir. 

 
Elektrikli süperge alırken nelere dikkat edilmelidir? 
Süpürge alırken emiş gücüne ve dışarıya yaydığı ses düzeyine dikkat etmeniz gerekir. Süpürge, en çabuk bozulan ev eşyaları arasında yer alır, süpürge parçalarının kolay bulunabilir olmasına özen gösterin. 

 
Temizliği kolaylaştırmak için süpürge torbalarının kolay değiştirilebilir olması çok önemlidir ve temizlik sırasında zorlanmamak için ağır makineler yerine küçük gövdelileri tercih edebilirsiniz.

 
Toz torbalı süpürgeler kalabalık aileler için pahalı olabilir. Bunun yerine hazneli süpürge modellerine göz atabilirsiniz. 

 
Elektrikli süpürgelerin hepa filtreye sahip olması toz kaçırma problemlerinin önüne geçer. 

 
Su filtreli ev süpürgeleri büyük ev temizliğinde avantajlı olurken; kısa süreli ev temizliğinde dezavantaja dönüşür.  

 
 

Öğretmen çocuğu olmak

Herkesin okul hayatında öğretmen çocuğu arkadaşları olmuştur. Ve öğretmen çocuğu olmanın hep ayrıcalıklı bir durum olduğunu düşünüp kıskanmışızdır. Ama gerçekler göründüğü gibi değildir çoğu zaman… Öğretmen çocuklarını aradık, bulduk…

Mustafa: Öğretmen çocuklarının da bir günü olmalıdır arkadaşlar. “Öğretmen çocuğu olmak ne demektir?” bilenler bilir. Ben iki tane esaslı, ilkeli, kuralları ve itikatları sağlam öğretmenin çocuğu olarak anlatayım. Mesela şudur öğretmen çocuğu olmak: “Senin onlara örnek olman lazım oğlum”. Para olmadığı için yapamadıklarına ek olarak öğretmen çocuğu olduğun için yapmaman gerekenler kocaman bir liste oluşturur. Sırtında ağırlaştırılmış müebbet kıvamında bir ahlaki yükle büyürsün ki neresinden sorgulasan ne etsen atamazsın üzerinden. “Her şeyin bir doğrusu vardır”. Doğrusunu biliyorsan başka türlü davranmamalısın. O “de” mutlaka ayrı yazılacaktır. “Yırtık kot mu, ne derler sonra…”

Başak: Biraz büyüdüğünde aynı okuldan hoşlandığın biri varsa yandın. Suratında kocaman bir gülümseme ile yanyana yürürken öğretmenler odasından bakan babanın çakmak çakmak gözleri ile karşılaşıverirsin aniden.
Ahmet: Benimki daha çok annemin gölgesinde geçti. Çalışkan, çevresine saygılı, temiz ve sorumluluklarını bilen bir çocuk olmaya çalıştım. Öğretmen teyzem bize bildiği her şeyi öğretti. Sanki bir adım öndeydik biz diğerlerine kıyasla. Matematik yeteneğimi anne ve babama borçluyum, kıskanıldık bu yüzden. Analitik becerimiz diger konularda da bize yardımcı oldu. Bir problemin birden çok çözümü olduğunu öğrendik. Kitap okumanın iletişime ne kadar yardımcı olduğunu, dil bilmenin yeni ufuklar açtığını gördük.
Leyla: Ben en çok kırmızı bisikletimize binip okula 4 kişi gittiğimizi hatırlarım. Fedakar olmayı biz onlardan öğrendik. Evet yükümüz ağırdı çünkü biz öğretmen çocuğuyduk. Ayın onbeşini beklemek diye bir şey vardı, öğretmen çocuğu olmak oradan oraya tayin edilmek veya sürülmektir. Öğretmen çocuğu olmak annenin senin yazını beğenmemesidir. O zorladıkça sen daha da çirkin yazarsın. Gider de gider…
Sabahat: Ben hep faydalarını gördüm sanırım. Şanslı hissetmisimdir hep… Hep doğru olmamız gerekmiştir ama öbür türlüsü zaten bizim doğamıza aykırıdır. Başarılı, akıllı, uslu, edepli, düzgün çocuklardır öğretmen çocukları.
Sevil: Bir şeyler yazayım dedim öğretmen çocuğu olarak, sonra vazgeçtim. Öğretmen olarak yazayım dedim, ondan da vazgeçtim. Yani bu ‘örnek olmak’ var ya, zor, cok zor. Özellikle de örnek olma olayına inanmıyorsan. Hep bu şekiller mahvetti bizi, üçgen, kare, dikdörtgen falan yani…

Ersoy: Sınıf arkadaşların tarafından ara ara bir “yazılı kağıtlarına bak hatta müdahale et” baskısı ile karşı karşıya kalırsın. Benim gibi arkadaşlık değerlerin yüksekse duygusal tarafın ve mantığın genç yaşta fazla mesai yapar. Sana tek getirisi kendi notunu o ders için önceden öğrenirsin.

Filiz: Öğretmen çocuğu olarak ben de üniversiteye kadar doya doya hiç bir öğretmenime kızamadım. Haklı olsam bile onlara karşı anlayışlı olmam gerekti…

Aycan: Okul hayatım boyunca en çok duyduğum söz: “Öğretmen çocuğu olacaksın, utanmıyor musun? Sen böyle yaparsan başkaları ne yapmaz?” Anlayacağınız ben olamadım… Buna bir de sürülen öğretmenlerin ve çocuklarının yaşadıkları zorlukları ve hatta travmayı ekleyebiliriz.

Bilge: Çok zordur. Hele ki küçük bir yerde yasıyorsanız… Aldığınız kötü notları babanızdan saklamaya çalışırken babanız çoktan öğretmenevinde öğrenmiştir notunuzu. Ya da dersaneden kaçmışsınızdır çıkış saatine kadar eve gitmezsiniz ama siz daha dersaneden çıkmadan haberi gitmiştir zaten… Çok çektim çok… Arkadaşlarım sürekli aynı soruyu soruyorlardı: “Evde de ders çalıştırıyorlar mı?”

Kerim: Annem babam öğretmen. Öyle her öğretmen soylendiği gibi sevilesi, saygı duyulası falan değildir. Öğretmenlik hakkıyla yapılırsa dünyanın en anlamlı, en kutsal mesleklerinden birisi evet. Ama derste vergi iadesi zarfı dolduran, hiçbir öğrencisini tanımaya çalışmayıp, dersini anlatıp çıkıp giden, tembel, sevgisiz, bencil, merhametsiz bir sürü öğretmen gördüm. Bir de yıllar geçse de hep sevgiyle hatırladıklarım var. Hepsine teşekkür ediyorum. Dersime girmeseler de en büyük öğretmenlerim annemle babam. Özveriyi, emek harcamayı, vicdanı, derde derman olmaya çalışmayı, cesareti onlardan öğrendim. Öğlenleri, evden sadece salçalı ekmek getirebilip, gizli saklı köşelerde utanarak yiyen öğrencilerine evde bir tencere yumurta kaynatıp götüren, okulun devasa bir yemekhanesi varken ama oraya bir aşçı bile verilememişken, günlerce kazanda yemek pişiren, okul bahçesine yüzlerce fidan diken, her haksızlığa kafa tutan ve elbette defalarca sürülen, tam 30 yıl çalıştıktan sonra bir yatılı bölge okuluna sürgün giden ve “hayatımda ilk defa rapor alıp gitmeyeceğim” dediği halde, annesiz babasız 12 yaşında çocukları bırakıp gelemeyen ve bir yıl boyunca geceleri onların üstünü örten bir tanecik babam, benim için öğretmenlerin en yücesi. Bütün öğretmenler onun gibi olsa, eminim ki dünya daha yaşanabilir bir yer olurdu.

Necmiye Uçansoy

Yılbaşında hindiye mahkum muyuz?

Herkesin kafasındaki bu soruyu şef Murat Bozok dillendiriyor. Bozok gibi şef Eyüp Kemal Sevinç ve Rafet İnce de “Hayır” diyor. İşte üç şefimizden yılbaşı gecesi için lezzetli öneriler…

Herkesin kafasındaki bu soruyu şef Murat Bozok dillendiriyor. Bozok gibi şef Eyüp Kemal Sevinç ve Rafet İnce de “Hayır” diyor. İşte üç şefimizden yılbaşı gecesi için lezzetli öneriler…
Murat Bozok: Bir baba hindi
Oldum olası hindi etine ısınamadım. Ailece bir araya gelinen, görkemli sofraların kurulduğu böylesine bir gecede sofrada görmek isteyeceğim son şey, doğrusu hindi olur. Ne kadar iyi bir şef olursanız olun, hangi numarayı çekerseniz çekin, neticede lezzetsiz ve yavan bir et. Aşçılıkta altın kural; kötü bir malzemeden asla iyi bir yemek yapılamayacağı… Peki biz bu hindiye mahkûm muyuz? Aile bağlarının göreceli olarak zayıf olduğu yerlerdir Batı toplumları. Bunun bir tek istisnası vardır: Noel ve yılbaşları. Ekim ayından itibaren hazırlıklar, hediye merasimleri başlar. Yeni yıl şarkıları ve sokak süslemeleriyle de aralık ayında heyecan iyice doruğa çıkar. Ne otobüs, ne uçak bileti kalır o tarihler için. Herkes ailesinin ve sevdiklerinin yanına gider. Türkiye’de de her geçen sene, yılbaşı kutlamaları daha görkemli hale geliyor. Kimileri buna “Batı özentisi” gözüyle baksa da bir yılın bitmesi ve yenisinin başlamasını sevdiklerimizle hoş vakit geçirerek kutlamanın hiçbir zararı olmayacağını düşünenlerdenim. Özel günleri, özel tutmakta yarar var. Yılbaşı gecelerinin olmazsa olmazı, tabii ki yemek. Tüm dost toplantılarında olduğu gibi ne yenileceği ve nerede yenileceği, aralık ayının en moda konusu. Akla ilk gelen şey, hindi. Daha sonra da garnitür olarak iç pilav. Peki, hindisiz yılbaşı sofrası olmaz mı? Kanımca bal gibi de olur.
 
Bunca güzellik arasında hindiye teslimiyet niye?
Kış mevsimi içimizi soğutsa da lezzet olarak en cömert mevsimlerin başında geliyor. Av hayvanları, mantarın envai çeşidi, kestane, balkabağı, nar, yer elması, lahanagillerin tümü, gerçek balıkseverler için kalkan ve lüfer ilk anda aklıma gelenler. Bunca güzellik arasında hindiye teslimiyet niye? Kendi adıma bir yılbaşı sofrası hayal ettiğimde gözümün önüne koyu renkli, yaban kokan geyik eti geliyor. Üzerinde kemiklerin fırınlanması ile elde edilen demi-glaze sosu. Ecnebiler av hayvanlarına sos hazırladıklarında, içine bir parça da bitter çikolata eklerler. Sos ve et kuvvet bakımından dengede olsun diye. Av hayvanlarıyla en güzel eşleşen de kestane, brüksellahanası, yabanmersini gibi aromatik olarak bu etlerle boy ölçüşebilecek sebzeler. Elma püresi diğer bir hoş garnitür. İyi hazırlanmış dağ kekikli, bol köy tereyağlı kremamsı bir patates püresi de yılbaşı sofralarında güzel gidebilecek yemeklerden.
 
Ertesi gün sandviçi
Yılbaşı sofraları kadar, ertesi gün gecenin artıklarından yapılan mönüler de Batılıların kafa yorduklarından. Geceden kalan kuru hindi etlerinden yapacağınız sandviçler yerine, ertesi gün geyik etli sandviçler yiyebilirsiniz. Eğer böyle bir niyetiniz varsa, ekmeğinizi kızarttıktan sonra, içerisine limonlu bir avokado püresi sürüp etlerinizi yerleştirin. Şımarıklığın üst seviyesi olur. İçecek olarak ilk akla gelense, şampanya. Uzun yıllar boyunca, pahalıya satılan kötü köpüklü şaraplar yüzünden, şampanyanın parlak bir imajı yoktur ülkemizde. Kutlama ve başlangıçların içkisi olan şampanyanın iyi yapılan örneklerinin, insanı baştan çıkarıcı bir özelliği vardır halbuki. Yemeklerin ve içeceklerin tatlarından çok, kiminle hangi atmosferde yenildiği bana her zaman daha önemli gelmiştir. İçinde sevgi olmayan bir toplulukla yenilen hiçbir yemeğin, tat hafızamda yeri yok doğrusu. Hatıralarımız ne yediğimizden çok, kiminle yediğimiz üzerine. Benim tavsiyem, en sevdiklerinizle birlikte, içine emek ve özen katılmış bir yemek eşliğinde, huzurlu bir yeni yıl yemeği yemenizdir. Gerisi boş gibi geliyor. Mutlu yıllar…
 
Eyüp Kemal Sevinç: Farklı sofralar aynı umutlar
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Pek çok kültürde geçip giden yıl, yerini umutlarla dolu yenisine bıraktığı gece, özel olarak hazırlanmış yiyecek-içecek ve çeşitli eğlencelerle kutlanır. Devasa büyüklükteki çam ağaçları, ışıltılı sokaklar, Noel Baba kostümlü düzenekler yeni yıla çok az kaldığının bir göstergesi. Özenle hazırlanacak sofralar için de alışverişin tam zamanı.
 
Bu özel gecede özel olarak hazırlanan sofralar, farklı ritüellere de ev sahipliği yapıyor. Farklı inanışların etkisiyle kurulan sofralarda yiyeceklerin taşıdığı anlamlar da değişiyor.
 
Ülkemizde yeni yılın bolluk ve bereket getirmesi dileğiyle kırılan narlar, sofraları renklendiriyor. Sıcak çorbalar, zeytinyağlı sarmalar ve et yemekleri olmazsa olmaz. Tatlı ve meyve tabaklarını da unutmamak gerek.
 
Japonya’da 3 gün süren yılbaşı kutlamalarında sofraları lezzetlendiren tatların farklı anlamları var. Karides uzun ömrü, siyah fasulye sağlığı, havyar doğurganlığı, teriyaki soslu hamsi iyi bir hasatı, kestane ve tatlı patates püresi ise mutluluğu temsil ediyor.
 
Brezilya’da mercimek, yılbaşı sofralarında çokça yer alıyor çünkü zenginliği ve bereketi temsil ediyor. Mercimek çorbası ve mercimekli pilav, sofraların vazgeçilmezleri arasında.
 
Çin Halk Cumhuriyeti’nde yılbaşı gecelerinde çokça tüketilen tavuk, bütün olarak sunuluyor ve aile bütünlüğünü temsil ediyor. Uzun makarna uzun yaşamı temsil ettiği için pişirirken ya da yerken kesmek uğursuzluk olarak değerlendiriliyor. Mandalina şansı, portakal zenginliği ifade ettiği için yılbaşı gecelerinde bu meyveler elden ele gezdiriliyor.
 
Avustralya’da ise yılbaşı yaz aylarına denk geldiği için, yılbaşında genellikle mangal partileri yapılıyor.
 
Yeni yılın benzer hayaller ve umutlarla beklenildiği farklı kültürlerin sofralarında yerini alacak bir yılbaşı çorbasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Antioksidan etkisiyle vücuttan alkol atımını da kolaylaştırdığını bildiğimiz maydanozun yer aldığı nohutlu kereviz çorbası…
 
Yeni yılınızın umutlarınızın da ötesinde güzel geçmesi dileğiyle mutlu yıllar…
 
Baharatlı nohutlu kereviz çorbası
6-8 kişilik Malzemeler:
¦ 2 adet kereviz kökü
¦ 100 g kurutulmuş porçini mantarı
¦ 7 su bardağı su
¦ 500 ml krema
¦ 50 g mavi peynir
¦ 100 g haşlanmış nohut
¦ Yarım demet maydanoz
¦ 15 g tereyağı
¦ Toz kırmızıbiber
¦ Kuru nane
¦ Tuz ve çekilmiş tane karabiber
 
Yapılışı:
Mantar suyu için; 100 gram mantarı soğuk sudan geçirin. 7 su bardağı kaynar suya ilave edin. 30 dakika sonra bir kevgire kâğıt havlu yerleştirin ve temiz bir tencereye süzün. Mantarları başka bir yemek için ayırın. Kerevizi temizleyin, iri parçalar halinde kesin. Derin bir tencereye alın, üzerine krema, mantar suyu ve tuz ekleyin; yumuşayana kadar haşlayın. Mavi peyniri ekleyin, birkaç saniye blenderden geçirin. Yoğun olursa biraz su ekleyin. Haşlanmış nohutları ve kıyılmış maydanozları ekleyip karıştırın ve ateşten alın. Bir tavada erittiğiniz tereyağının içine tüm baharatları ekleyin. Kızarmaya başladığında ocağın altını kapatın. Kaselere paylaştırdığınız çorbaların üzerine yağı ve kıyılmış maydanozu gezdirerek servis edin.
 
Rafet İnce: Lezzetli başlangıçlar
2015’in son haftasında pek çok mekâna göz attım, yılbaşı mönüleri test ettim. Eğlenceli ve iştah kabartan farklı yemeklerle karşılaştığımı itiraf etmeliyim. İşte yılbaşının en iyisi olmaya aday 8 adres…
 
Four Seasons Hotel Bosphorus Aqua Restaurant’ta “Hoş geldiniz” kokteyliyle başlayan yılbaşı gecesi, şefin ikramı olan havyarlı biliniyle devam ediyor. Havyar ve avakado carpaccio eşliğinde servis edilen ızgara Norveç ıstakozuyla da lezzet dolu geceye ilk adım atılıyor. Şef Sebastiano Spriveri imzası taşıyan yeni yıl özel mönüsünün ikinci bölümünde ise dana ossobuco var. Wyndham Grand Kalamış Hotel şefi Mehmet Yalçınkaya’nın bal ve zeytinyağında pişirdiği ördek konfit, çok sofistike bir yemek. Ayrıca Karadeniz mutfağının baştacı mıhlama üzerinde ördek yemek herkese nasip olmaz.
 
Hiç Kandıra hindisi yediniz mi? Günaydın Restaurantları, 32 farklı baharatla tatlandırdığı Kandıra hindisini eve servis ediyor.
 
“Denizden babam çıksa yerim” dedirten en iyi mutfaklardan birine Calipso Balık sahip. Hindi sevmeyenlere tavsiyem, yeni yıla denizin tadını yaşayarak girmeleri.
 
Etleri masa da dans ettiren Gürkan Şef Steakhouse’ta kuzu incik deneyebilirsiniz.
 
Dünya mutfaklarından seçmelerle göz kamaştıran Rudolf Karaköy, beni yemekleriyle etkiledi. Damağımda iz bırakan yemekleri “Victoria İskenderun karides dolgulu dil balığı filetosu soya fasulyesi üzerinde”, “safran ve şampanya esansı ile satsuma parfesi”, “compote portakal konfisi ve şekerleme gül yaprakları ile” ve “kireçte kabak tatlısı…” Chanta Club yeni yıl mönüsü için uzay çağı yemekleri ve içecek sunumları hazırlamış.
 
Yılbaşını evinde geçireceklere tavsiyem ise taze mezeler, yöresel peynirler, doğal kuruyemişler için Gourmet Garage’a uğramaları…
 

Basit bir kan testi ile kanser riskiniz belirlenebiliyor

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, bir kişide birden fazla tür kanser gelişmesi, ailede kuşaklar boyunca aynı kanserin görülmesi gibi çeşitli işaretlerin kalıtımsal kanserlerin varlığına gösterdiğini söylüyor.

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, bir kişide birden fazla tür kanser gelişmesi, ailede kuşaklar boyunca aynı kanserin görülmesi gibi çeşitli işaretlerin kalıtımsal kanserlerin varlığına gösterdiğini söylüyor.
Kanser, normal hücrelerde mutasyon adı verilen değişikliklerin birikmesine bağlı hasar gelişmesi ve kontrolsüz çoğalması olarak tanımlanıyor. Ancak çeşitli kimyasallar, bazı virüs ya da bakteriler gibi çevresel kanser yapıcıların etkisiyle normal vücut hücrelerinde ortaya çıkan genetik değişiklerin hepsi kalıtsal geçiş göstermiyor. Bununla birlikte kalıtsal kanserler olarak tanımlanan bir grup kanser, çevresel etkenlerden bağımsız olarak, hasarlı genlerin anne veya babadan geçmesiyle ortaya çıkabiliyor. Yani, kalıtımla birlikte kanserin kendisi değil, kanser gelişme riski bulunan anormal genler aktarılıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er’in verdiği bilgiye göre, mutasyona uğramış genlerin kuşaktan kuşağa aktarımla, ailede aynı tür veya birbiriyle ilişkili farklı kanserler ortaya çıkabiliyor. Ayrıca, bir kişide birden fazla kanserin görülme olasılığı da yükseliyor. Bu nedenle kalıtsal geçişli kanserlerin görüldüğü aile bireylerinin genel sağlık ve özellikle de kanser geçmişinin ayrıntılı olarak incelenerek düzenli takiplerinin yapılmasının olası kanserlerin erken evrede tespiti açısından önem taşıyor.
 
En sık görülen kanserlerde kalıtımsal etki araştırılmalı
Başta en sık görülen kanserler arasında yer alan meme, yumurtalık, kolorektal kanserler olmak üzere genç yaşta ortaya çıkan tüm kanserlerde kalıtımsal etkinin araştırılmasının önemine işaret eden Prof. Dr. Özlem Er, “Özellikle 50 yaş öncesi görülen kanserler genç yaş olarak değerlendirilir. Kalıtsal riskin yüksek olduğu düşünülen durumlarda kan testi ile bu mutasyonların varlığı saptanabiliyor. Ancak bir kişinin sağlık geçmişi testin gerekliliğini ortaya koysa da, yaptırıp yaptırmayacağı yine kendi tercihine kalıyor” diyor.
 
Kanser gelişme riski artıyor
Hasarlı genlere sahip olmak mutlaka kanser gelişeceği anlamına gelmese de bu kişilerin hayatının bir döneminde hastalık geliştirme riskinin toplum ortalamasının üzerinde seyretmesine neden oluyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, toplumda standart riski olan kadınların meme kanseri geliştirme oranı yüzde 12 iken, meme kanseriyle ilişkisi belirlenmiş olan BRCA1 gen taşıyıcılarında bu oranın yüzde 55-65’e, BRCA2 gen taşıyıcılarında ise yüzde 45’e kadar çıkabildiğine işaret ediyor. Ayrıca, yumurtalık kanseri riski yüzde 1.3 ten BRCA1 taşıyıcılarında yüzde 40’a, BRCA2 taşıyıcılarında ise yüzde 15-20’ye kadar yükselebiliyor. Kalıtsal olarak risk bulunan kişilerde çevresel kanserojenlerin varlığı risk artışını daha da belirginleştiriyor. Örneğin sigara kullananlarda kanser gelişimine yol açan genlerde değişikliklerin daha kolay gelişebiliyor.
 

 
Genetik testle sorumlu mutasyon tespit edilebiliyor
Bugün elliden fazla kalıtsal (herediter) kanser tanımlandığını ve bunların önemli bir kısmında de genetik test yapılarak sorumlu mutasyonun varlığının saptanabildiğini söyleyen Prof. Dr. Özlem Er, konuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “En iyi tanınan mutasyonlardan BRCA1 ve BRCA2’nin, kadınlarda meme ve/veya yumurtalık kanseri ve aynı zamanda ailede erkek meme kanseri, prostat kanseri ve pankreas kanseri görülme riskini artırdığı biliniyor. Kolonda poliplerin sayısının fazla olması ile başlayan ailesel adenomatoz poliposis olarak adlandırılan durumda ise APC mutasyonundan söz edilebiliyor. Bu mutasyona sahip olan kişilerde genç yaşta kolorektal kanser görülme oranı yükseliyor. Aynı zamanda yaklaşık yüzde 10 civarında tiroid, mide, ince bağırsak kanserleri, beyin tümörleri de ortaya çıkabiliyor.”
 
Gen mutasyonu saptanırsa…
Genetik testlerle kişinin ilerleyen dönemlerde farklı kanserleri geliştirme riski belirlenerek gerekli önlemler alınabiliyor. Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Özlem Er, bu konuda nasıl bir izlenmesi gerektiğini ise şöyle anlatıyor: “ Mutasyon pozitif saptanması durumunda genetik danışmanlık verilerek riskli kişiler koruyucu cerrahi ya da medikal tedavilere yönlendiriliyor. Örneğin BRCA 1 veya 2 pozitifliğinde meme ve yumurtalık cerrahisi öneriliyor. APC geni tespit edilip Ailesel Adenomatoz Polipozis (FAP) tanısı alan kişilerde 50 yaşına kadar kalın barsak kanseri gelişme riskinin yüzde100’ e yakın olduğu biliniyor. Bu kişilerde 20’li yaşların başında kalın bağırsağın alınması (kolektomi) koruyucu tedavi olarak öneriliyor.” Hasarlı genleri taşıyanların birinci derecede yakınlarında da aynı hasarın görülme olasılığının arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Özlem Er, “Bu nedenle mutasyon pozitif saptanan kişilerin aile bireyleri de erkenden taranarak önlem almak mümkün olabiliyor” diyor.
 

 
Hangi durumlarda ailesel kanser sendromlarından şüphelenmek gerekiyor?
Aynı kanser türünden ailede çok sayıda olması (Özellikle daha az görülen sıklıktaki kanserlerin ailede birikmesi)
Genç yaşta kanser tespit edilmesi (Kolon kanserinin 20 yaşında ortaya çıkması gibi)
Bir kişide birden fazla kanser görülmesi (Hastada meme ve yumurtalık ve rahim kanserinin aynı zamanda görülmesi gibi)
Organda çift olarak kanser gelişmesi (Her 2 gözde retinoblastom veya her iki böbrekte kanser veya her 2 memede kanser olması)
Çocukluk çağı kanserlerinin 2 kardeşte de saptanması (Kardeşlerin ikisinde sarkom görülmesi)
Farklı cinsiyette kanser ortaya çıkması (Erkek meme kanseri gibi)
Kuşaklar arasında kanser görülmesi (Dede, baba ve çocuk gibi)

 

Kızarmış dondurma nasıl yapılır?

Çin mutfağının sevilen tatlılarından biri olan kızarmış dondurma tarifi…

Kızarmış dondurma için malzemeler:
1 top vanilyalı dondurma

1 bardak un

1 yemek kaşığı nişasta

1 yumurta

1 çay kaşığı kabartma tozu

Kızartmak için çok az yağ

1 yemek kaşığı mısır gevreği


Kızarmış dondurma yapılışı:

Dondurmanın etrafını mısır gevreğiyle kaplayın. Malzemelerle hazırladığınız karışıma bulayarak yağda kızartın. Üzerine bal dökülüp susam ve cevizle süsleyerek servis edin.

Ünlülerin yeni yıl paylaşımları

Ünlüler 2017 yılını böyle karşıladı…

Aslı Enver


Burcu Biricik


Burçin Terzioğlu


Çağla Şıkel


Demet Akalın


Doğa Rutkay


Ece Erken


Enis Arıkan


Esra Erol


Gizem Karaca


Gökçe Bahadır


Gülben Ergen


İrem Sak


Mert Alaş


Murat Boz


Murat Dalkılıç


Mustafa Sandal


Neslihan Atagül


Pelin Akil


Pelin Karahan


Sıla


Şeyma Subaşı


Tuba Ünsal


Yasemin Özilhan


Uzayda imar, iskân ve isyan…

2154’te geçen Elysium: Yeni Cennet’te zenginler yörüngedeki ultra lüks bir sitede, yoksullar ise yıkık dökük bir dünyada yaşıyorlar.

“Yasak Bölge 9” filmiyle hatırladığımız Neill Blomkamp’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Matt Damon ve Jodie Foster oynuyor. 2009 tarihli “Yasak Bölge 9 – District 9” ile tanıdığımız Neill Blomkamp, 4 yıl aradan sonra yeni bir bilimkurgu ile geliyor karşımıza.

“District 9”, uzaylıların yaşadığı mülteci kamplarından birinde geçiyor ve günümüz dünyasının yakıcı sorunlarından biri olan “yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı” ele alıyordu. Elysium da, “bilimkurgu aslında kendi çağını anlatır” diyen tezi destekleyecek şekilde çağımızın temel meselelerinden birini geleceğe taşıyor. Bu temel mesele ne derseniz, günümüzün büyük şehirlerinde varlıklı insanların ikamet ettiği, 24 saat koruma altındaki lüks siteleri ve yoksulların yaşadığı, her türlü kanunsuzluğun kol gezdiği mahalleleri hatırlatmak isterim size.

2154 yılında geçen filmde gezegenimiz de böyle global bir gecekondu mahallesine dönüşmüş durumda. Zenginler ise dünyanın yörüngesindeki bir uzay istasyonunda kendi müreffeh dünyalarında yaşıyorlar. Yeryüzü bir çalışma kampına, Elysium adlı uzay istasyonu ise cennet gibi bir tatil mekanına benziyor. Yoksulların Elysium vatandaşı olmak istemesinin en önemli nedenlerinden biri, her evde bulunan, sakatları ayağa kaldıran, kanser dahil her tür ölümcül hastalığı tedavi eden mucizevi sağlık hizmetleri.

Ekonomik refahın tüm dünyaya ve ülkelerin tabanına yayılamadığı, yoksulluk, hatta açlık sorununun bile çözülemediği bir dünyada Elysium’un çizdiği gelecek tablosu, çağımızla ilgili isabetli eleştiriler getiriyor aslında. Ama bu anlamlı dekor ve gerçekçi dokunun önündeki hikâye, ne yazık ki çok parlak değil. Blomkamp senaryoda kendini tümüyle klişelere bırakmış. Bir yanda çocukluğundan beri Elysium’a gitmeye çalışan yoksul işçi Max (Matt Damon), diğer yanda ise Elysium’un zarif, soğuk ve gaddar Savunma Bakanı Delacourt (Jodie Foster)… Kuşkusuz arada başka kahramanlar da var ama hepsi de iyiler ve kötüler olarak ayrılmış durumda.

Prodüksiyon tasarım başarılı
Savunma Bakanı’nın siber darbe planıyla başlayan ve Max’i bir anda dünyanın kaderini elinde tutan bir kahramana dönüşmesini sağlayan olay örgüsünün ilginç biçimde geliştiğini söylemek zor. Olayların üç aşağı beş yukarı nereye varabileceğini tahmin edebiliyorsunuz. Max dahil karakterlerin ilginç ya da renkli olduğu söylenemez. Öyküye çıkarcı bir çete lideri olarak giren ama giderek önem kazanan Spider (Wagner Moura) karakteri de iyi geliştirilemiyor.

Blomkamp ilk filmi District 9’daki kadar olmasa da, oyuncuları ve olup bitenleri yakından takip ettiği, hareketli, sallantılı bir kamera kullanmayı tercih etmiş. Böylelikle filme bir ciddiyet ve gerçekçilik katmış. Filmin en başarılı ve ilginç yanı ise prodüksiyon tasarımı. Los Angeles, İspanyolca konuşulan Afganistan benzeri bir şehre dönüşürken, Elysium Türkiye dahil dünyanın her yerindeki lüks banliyö sitelerini hatırlatıyor. Robot askerler, metal ile insanı buluşturan teknolojiler de ilginç. Ama ötesi yok. Yoksulların isyanını destekleyerek politik anlamda solu seçen, Katolik rahibenin küçük Max’e verdiği simgesel kolyeyle dine de selam duran “Elysium: Yeni Cennet”, eşitlikçilik fikrini derinlemesine ele alamıyor. Sonuç olarak, politik ve ahlaki olarak umut verici bir çerçeveyle başlasa da bir süre sonra vurdulu kırdılı vasat bir maceraya dönüşüyor.

Haber: Mehmet Açar