Dışişleri Bakanı Hakkari’de şehit olan askerin evini ziyaret etti

Bakan Çavuşoğlu, 26 yaşında şehit düşen Cumali Gür’ün Kızılot  Mahallesi’ndeki evini ziyaret ederek, babası Nazım Gür ile kardeşi Ramazan Gür ve  yakınlarına başsağlığı diledi.

Duaların edildiği, Kuran-ı Kerim’in okunduğu ziyarette şehidin  yakınlarıyla görüşen Çavuşoğlu, daha sonra anne Yiter Gür’ün yanına gitti. Burada  şehidin asker parkasını giymiş olan kız kardeşi Yasemin, Bakan Çavuşoğlu’na  sarılırken, Çavuşoğlu da şehidin kardeşini alnından öptü. Çavuşoğlu, ziyarette terör örgütlerine karşı kararlı mücadelenin  başarılı şekilde sürdürüldüğünü söyledi.

Mustafa Destici seçim ittifakının oy oranını açıkladı

Destici,  “Benim tahminim; AK Parti, MHP ve BBP seçim ittifakı önümüzdeki seçimlerde çok  rahatlıkla yüzde 55 ila yüzde 60 arasındaki bir oyla seçimden galip çıkacak ve  Türkiye tamamıyla yeni sistemle yönetilmeye başlanacak.” dedi. Destici, kentteki programı kapsamında Akbez Mevkisi’ndeki bir  restoranda, partisinin Hatay il teşkilatı üyeleriyle bir araya geldi.

Destici, burada AA muhabirine yaptığı açıklamada, 16 Nisan’daki  referandum kararıyla sistemin değiştiğini, Türkiye’nin 1980 darbe anayasasından  ve bunun ürünü olan sistemden kurtulduğunu söyledi. Yeni sistemin hayata geçmeye başladığını ve ilgili uyum yasaları  sürecinin işlediğini ifade eden Destici, bunu önemsedikleri için yaptıkları  çalışmaları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve siyasi partilerle  paylaştıklarını belirtti.

Destici, siyasi partiler yasasının ve seçim kanunun  demokratikleştirilmesi gerektiğini dile getirerek, “Meclise sunulan, bunun önemli  ayaklarından birisi. Önümüzdeki aylarda bu siyasi partiler yasası ve seçim  kanunuyla ilgili yeni teklifler de gelecek. Yerel seçimler önce yapılacağı için  bu yeni yapılan değişiklik onu kapsıyor. İttifak meselesi de bununla netleşti.  Paketle ittifakın nasıl ve hangi şartlarda yapılacağı belirtildi.” ifadesini  kullandı.

“Müthiş bir memnuniyet var”

Öncekinin darbeci ve statükoyu savunan bir yasa olduğunu anlatan  Destici, önceki yasada ittifakla ilgili yasal altyapı olmadığını bildirdi. Destici, AK Parti, MHP ve BBP’nin ortaya koyduğu irade beyanının çok  önemli olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Hangi şekilde olursa olsun bu ittifak inşallah sağlanacaktır. Yeni  sistem bu ittifakın başarısına bağlıdır. Başarılı olacaktır. Benim tahminim; AK  Parti, MHP ve BBP seçim ittifakı önümüzdeki seçimlerde çok rahatlıkla yüzde 55  ila yüzde 60 arasındaki bir oyla seçimden galip çıkacak ve Türkiye tamamıyla yeni  sistemle yönetilmeye başlanacak. Hem yönetimde istikrar sağlanacak hem de  Mecliste temsilde adalet daha güçlü bir şekilde yerine gelecek. Vatandaşlarımızla  konuşuyoruz, sokakta esnafımızla görüştük. İnanılmaz bir memnuniyet var. ‘Bunu  sonuna kadar götürün başkanım.’ diyorlar. Müthiş bir memnuniyet var. Verdiğimiz  kararın ne kadar doğru olduğunu, durduğumuz yerin ne kadar olduğunu da buradan  görüyoruz.”

“İdam cezasının getirilmesi lazım”

Destici, yıllardır çocuk istismarlarının Türkiye’de herkesin yüreğini  yaktığını aktardı. Çocuk istismarlarının önlenmesine ilişkin tedbirlerin alınması  gerektiğini anlatan Destici, şöyle devam etti:

 “Daha önce de BBP olarak bununla ilgili çok acil tedbirler alınmasını,  cezaların ağırlaştırılmasını, mutlaka ama mutlaka idam cezasının bu suçlar için  getirilmesini dile getirmiştik. Referandum yaptık, halkın yüzde 98’i buna ‘evet’  diyor. Mutlaka bu idam cezasının getirilmesi lazım.” şeklinde konuştu. Destici, bunun tek başına da çözüm olmadığını, eğitim başta olmak  üzere yasal düzenlemelerin de yapılması gerektiğini belirtti.

 Destici, şöyle konuştu:”Tedbirler, Avrupai tedbirlerle sınırlı kalmamalı. Çünkü biz  farklıyız. Onların kültürüyle bizim kültürümüz farklı. Elbette ki iyi olanı,  doğru olanı alırız ama biz kendi kültürümüze göre, Türk milletinin kültürüne,  yapısına, Türk İslam kültürüne uygun tedbirler almak zorundayız.  Dolayısıyla da  bunları bir an önce uygulamaya sokmak zorundayız. Bu suçu işleyen hain de mutlaka  ama mutlaka cezasını idamla ödemesi lazım.”

Milyonlarca insan için çok ciddi tehdit! Türkiye’yi de ilgilendiriyor

FAO’nun yayınladığı rapora göre Avrupa, Afrika ve Asya’da ilerleme gösteren buğday pası hastalığı bir milyondan fazla insanın gıda ve geçim kaynağını tehdit ediyor. Rüzgarla taşınan buğday pası sporları uzun mesafelere hızla yayılabiliyor ve bu durum işlenmemiş veya hassas buğday çeşitlerinde yüzde 100’e kadar ürün kaybına yol açıyor.

Buğday pası bulaştığı bitkilerde hastalık; sararmış yapraklar, siyah saplar ve büzüşüp kuruyan taneler ile kendini gösteriyor. Hastalık birçok ülkede ciddi bir sorun ve özellikle küçük çiftlik sahiplerini etkiliyor

FAO’DAN BUĞDAY HASTALIKLARIYLA İLGİLİ YENİ KİTAP

FAO buğday hastalıklarıyla ilgili 25 yıllık bilimsel araştırmaları özetleyen, bitkilerin korunması ve ıslahı konusunda bilim insanlarına önemli bulgular sağlayan ve çiftçilere, büyük emtia üreticilerine ve bitki koruma uzmanlarına pratik değerler sunan Rusça yeni bir kitap yayınladı.

FAO Tarım Yetkilisi Hafiz Muminjanov, Dirençli buğday çeşitlerinin geliştirilmesi ve bunların çiftçilere teşvik edilmesi zararın sınırlanması ve saldırgan paslar ve diğer hastalıklarla mücadele için kilit rolde. Yeni kitap buğday hastalıklarının doğasını daha iyi anlamak ve verimliliğin sürdürülebilir şekilde arttırılmasında entegre bir yaklaşım uygulanması için hem bilim insanları hem de çiftçiler için değerli bilgiler sağlıyor diye konuştu.

Muminjanov, hastalıkların izlenmesi ve gözetimi, sıcak noktalar üzerindeki ticari ve çiftçi buğday çeşitlerinin taranması ve yapay aşı kullanımı kayıpları önlemek için önemli adımlar diye etkiledi. FAO Tarım Yetkilisi saldırgan buğday pası ırklarının bölgesel gıda ve beslenme güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirterek hastalığın sürekli gözetiminin ve programlı yönetiminin çok önemli olduğunu söyledi.

365 sayfalık kitabın yazarı Murat Koyshibayev, Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme Merkezi ve Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi için 25 yıldan fazla süre çalıştı. Koyshibayev FAOnun Orta Asya ve Kuzey Kazakistan’daki buğday bitki sağlığı araştırmalarını yapmak üzere düzenlediği birçok programa da katıldı.

FAO, Borlaug Küresel Pas Girişimi üyesi olarak buğday pas hastalıklarını izleme ve yönetme çabalarını destekliyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü yetkililerin ve çiftçilerin eğitiminde, kurumlar ve paydaşlar arasındaki bağlantıları güçlendirmede ve araştırmacılar, yayım organizasyonları ve çiftçiler arasındaki bağlantıları attırmada önemli bir rol oynamaktadır. FAO gerekli durumlarda acil müdahalelerde de yardımcı oluyor.

FAO buğday hastalıklarıyla mücadelede etkilenen ülkelerdeki pas uzmanlarının ortaya çıkan buğday pası ırklarını tespit etme ve bunlarla etkin bir şekilde mücadele etmeleri için yeteneklerini geliştirmeleri amacıyla teknik destek ve eğitim sağlıyor. Ayrıca örgüt yeni araştırmalar için pas örneklerinin toplanması ve anketlerin yürütülmesi için bir forum da sunuyor.

Eski iş yerini bildirmemek işten atılma sebebi

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi, işe girişte eski iş yerini bildirmemeyi “müracaatta yanlış ve eksik bilgi vermek” gerekçesiyle işten çıkarılma sebebi sayarak, emsal bir karara imza etti.

İzmir’de yaşayan İ.B., 2015’te işe girdiği şirket tarafından 2016’da 4857 sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddesindeki “İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması” bendi gerekçe gösterilerek iş sözleşmesinin haksız yere feshedildiği iddiasıyla firma hakkında dava açtı. Davaya bakan İzmir 8. İş Mahkemesi, İ.B.’nin işe iadesine, şirketin davacıyı işe başlatmaması halinde tazminat ödemesine karar verdi. Şirketin avukatı Ali Onar, İ.B.’nin şirkette çalışmak için verdiği bilgilerin gerçeğe uygun olmadığı ve şirketten bilgi sakladığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi talebinde bulunarak, İzmir Bölge Adliye Mahkemesine başvurdu. Başvuru sonucunda İzmir Bölge Adliyesi 3. Hukuk Dairesi, İ.B.’nin işe müracaatı sırasında eksik ve yanlış bilgi verdiği gerekçesiyle alt mahkemenin verdiği kararı bozarak, şirket avukatı Onar’ın istinaf başvurusunu kabul etti.

“Bilgi gizlemesi üzerine feshedildi”

Avukat Ali Onar, “Bu davada işçi çalıştığı iş yerleri hakkında bir takım yazılı beyanlarda bulundu. Bunun hemen akabinde bir hastalıktan bahsederek, meslek hastalığı hastanesine başvuruda bulundu. Biz bu kadar kısa süre içerisinde böyle bir hastalığın olamayacağı kanaatine ulaştık ve bu durumdan şüphelendik. Bunun üzerine işçi ile tekrar görüştük ve işçinin daha önceki çalışmalarıyla ilgili bizden bir şey sakladığını tespit ettik. Daha sonra şirket yetkilileri bu tür bir bilgi gizlemesinin üzerine kendi iş yerleri için bir takım riskler taşıdığını belirterek iş akdini feshetti” dedi.

“İşçi-işveren ilişkisi zedelendiği an sonlandırılabilir”

İşçinin şirkete işe iadesi için bir dava açtığını, ancak istinaf yoluyla müracaat ettiklerini belirten Onar, sözlerine şöyle devam etti: “İşçi-işveren ilişkisi karşılıklı güvene dayanan bir ilişkidir. Bu güven zedelendiği anda, hatta şüphe duyulduğu anda bile sonlandırılabilir. Bu kanunda da açıkça öngörülmüştür. İşçi işe müracaat ettiğinde doldurduğu formlarda daha önce yaptığı çalışmalarını bize bildirmedi, bildirmediği gibi işle ilgili olan hususlarda bu bilgiyi sakladı. ‘Bu bizim işçiye duyduğumuz güveni zedelemiştir, bu nedenle hizmet sözleşmesi artık devam ettirilemez’ dedik. Bu başvurumuzu bölge mahkemesi haklı buldu. Artık bir işçinin işe müracaat sırasında yapmış olduğu bildirinin doğru olmaması veya eksik olması halinde iş akdinin feshedilmesine karar verildi. Bu işe alım sürecinde işçiler için de çok önemli bir karar. Çünkü işçiler artık ‘Aman canım bunu söylemesem de olur, yazmasam da olur’ düşüncelerinden vazgeçmeliler. Çünkü artık bu kararla her şeyin eksiksiz olarak bildirilmesinin zorunlu olduğu yargı kararıyla da hüküm altına alınmış oldu diyebiliriz.”

Bakan Ağbal ‘şeker fabrikaları’ hakkında soruları yanıtladı

Maliye Bakanı Naci Ağbal, şeker fabrikalarını ziyaret ettiğini, sadece idari binalarına girmeyip bütün üretim aşamalarını gördüğünü, işçi ve üreticilerle bir araya geldiğini belirterek, ilk andan itibaren sektörün bütün taraflarıyla açık yürekli ve samimi toplantılar yaptıklarını dile getirdi.

Farklı özelleştirme modellerinden hangisini uygulayacakları konusunda uzun zamandır gayret sarf ettiklerini söyleyen Ağbal, kendilerine “Anahtarı bize verin gerisine karışmayın.” şeklinde öneriler geldiğini aktardı. Ağbal, 80 milyonun malı şeker fabrikaları için böyle bir yaklaşımın doğru olmadığını anlattı. Şeker fabrikaları özelleştikten sonra Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’nin (Türkşeker) elinde yüzde 20 düzeyinde bir pazar payının hala kalacağına dikkati çekerek, “Hem çalışanların hem üreticilerin haklarını güvence altına alan hükümleri içeren sözleşmeler yaptık.” ifadesini kullandı.

BAZI TAŞINMAZLAR ÖZELLEŞTİRMENİN DIŞINDA

Bakan Ağbal, sözlerinin devamında şu bilgileri verdi: “Bu fabrikaların şeker üretimini aynen devam etmelerini sağlayacak hükümler koyduk. Üretimin bir şekilde düşürülmesi halinde o üretim kaybını telafi edecek düzenlemeler yaptık.

Bu fabrikaların bulunduğu alanda şeker fabrikalarına ait olup, ihtiyaç olmayan taşınmazları da özelleştirmenin dışında tuttuk. Özelleştirilen yerler, sadece üretimin olduğu sahalardan ibaret. Arsası için burasının alınması, yaptığımız bu özelleştirmede mümkün değil.

ÇALIŞANLARIN HAKLARI

Çalışanların haklarını korumak için özel hükümler getirdik. Memurlar açısından diledikleri takdirde Türkşeker’e ait diğer fabrikalarda çalışma imkanı olacak. İsterlerse tüm özlük haklarını da ödeyerek diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam hakkı getirdik. İsterlerse yeni yatırımcıyla çalışma hakları da olacak.

Daimi ve geçici işçilerle ilgili de koruyucu hükümler getirdik. Emeklilik hakkını elde etmemişse Türkşeker’in diğer fabrikalarında çalışabilecek. Bunları da seçmeyip yeni yatırımcıyla çalışmak isteyene işçi kardeşlerimize, emekli olana kadar istedikleri zaman tekrar kamuya gelme hakkı verdik.

Üreticileri de koruyan hükümler getirdik. Fabrikalar özelleştikten sonra 5 yıl boyunca Türkşeker’in yaptığı bütün kota anlaşmaları geçerli olacak. Fabrikada üretimin devamlılığını zorunlu kılacak hükümler koyduk.

Kota dahilinde üretimde yapılması garanti altına alınıyor. Bunun altında üretim yaparsa baştan verilen teminatı gelir kaydediyoruz. Kotadan düşük üretim yaparak kullanmadığı kota hakkı hiçbir işleme gerek kalmaksızın tekrar Türkşeker’e geçecek.

Bugün Türkşeker’in kotası neyse özel sektör eliyle bunun aynısını devam ettirmiş olacağız. Günlerce, aylarca dinleye dinleye, bütün tarafların ihtiyaçlarını karşılayacak, herkesin beklentilerine uygun özelleştirme modeli ürettik. Şu anki şeker fabrikalarının özeleştirilmesine ilişkin şartnameler, bundan önce olmadığı kadar işçilere ve üreticilere haklar sağlıyor. Kooperatifler, birlikler, yatırımcılar gelsinler, birlikte teklif verebilmelerinin önünü açtık.”

Ağbal, nişasta bazlı şeker üretiminde de kotalar bulunduğunu, buradaki denetlemenin sıkı olduğunu kaydetti.

BAKAN ARSLAN DA AÇIKLAMA YAPTI

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, “Fabrikaların kesinlikle şeker üretimi yapma konusunda çalışmasının zorunluluğu ortaya konmaktadır” dedi. 

Bakan Arslan, TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerine bilgi verdi. Arslan, şeker fabrikaları hakkında bilgi vererek, “14 tane fabrikanın özelleştirilmesi söz konusu. Bu özelleştirme kapsamında fabrikada çalışacak hiçbir çalışanın mağdur edilmemesi, haklarının devam etmesi hakkında şartnamede bir madde var. Kotaları çerçevesinde çiftçilerin üretimlerine devam etmesi ve bu işle uğraşan şeker pancarı üreten çiftçilerin haklarında herhangi bir halel gelmemesi adına da bir madde var. Fabrikaların kesinlikle şeker üretimi yapma konusunda çalışmasının zorunluluğu ortaya konmaktadır. Şeker üretimi ile ilgili zorunlu olan şeker fabrikası ve arazisi verilecek. Onun dışında şeker üretimi zorunlu olmayan alanlar bu kapsamda verilemeyecek. 14 fabrika ile ilgili özelleştirme süreci devam ediyor. 11 fabrika ise şu andaki durumuyla devlet eliyle çalıştırılmaya devam edecek” dedi.


 

Prostat kanseri nedir, prostat kanseri belirtileri nelerdir?

Prostatla ilgili bilgi aktaran Üroloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Sinan Akşit,” Prostat esas olarak erkekteki üreme sisteminin bir parçadır ve idrar kesesinin hemen çıkışında yer almaktadır. Prostat salgıları erkek üreme hücresi olan spermin kadın üreme yollarında canlı kalmasını sağlar. Prostat tüm erkek çocuklarda vardır, sonradan oluşmaz,3-4 santim boyutunda ve yaklaşık 15-20 gram ağırlığındadır. Zaman içerisinde yaşla beraber de büyümeye devam eder. Prostat yaşla doğru orantılı büyüyecektir ancak büyüme ile beraber getirdiği şikayetler orantılı değildir.

Bazen ufak prostat büyümeleri ciddi problemler meydana getirebilir bazen de çok büyük prostatlar hiç bir probleme yol açmayabilir. Hangisinin iyi huylu, hangisinin kötü huylu büyüme olduğunu anlamak için rutin kontrollerle ve yapılacak basit tarama tetkikleri ileöğrenmek mümkün” dedi.

Prostat büyümesi belirtileri nelerdir?

Prostat büyümesinin belirtilerine değinen Dr. Sinan Akşit,”Normalden daha sık idrar yapma ihtiyacı,gece bu ihtiyaç için sık uyanma, ani idrar yapma ihtiyacı, istemsiz idrar kaçırma, düşük akımlı kesik kesik ve çatal işeme, idrar yaparken uzun süre bekleme ve ıkınma gereksinimi, idrar yaptıktan sonra mesanenin tam boşalamadığı hissi prostat büyümesinin ve buna bağlı şikayetlerinin bir kısmıdır. 

BPH (İyi huylu Prostat Büyümesi) ürolojide en sık tanı konulan hastalıktır. BPH şikayetleri zaman içerisinde değişkenlik gösterebilir. Uzun yıllar çok az düzeyde belirtiler şeklinde devam edebilir, hatta kendi kendine düzelebilir de. Daha sık idrar yapma ihtiyacı hissedilmesi veya mesaneyi tam boşaltmadazorlanmaya başlama gibi şikayetler hafif belirtilerdir bu yüzden bu gibi durumlarda biz doktorlar tedavi önermeyebiliyoruz. Ancak genellikle zamanla prostatın yaptığı şikayetlerde ilerleme gözlenir. Bu aşamadan sonra da kişiye özel tedaviler planlanır“ şeklinde konuştu.

Prostat için 50 yaşından itibaren rutin kontroller şart

Prostatta rutin muayenelerin önemine değinen Akşit,”Her erkeğin şikayeti olsun ya da olmasın 50 yaşından itibaren rutin takipleri yapılmak zorundadır. Özellikle bazı kan tetkiklerini ve fizik muayenelerini yapmak, hastada genetik faktörleri de ortaya koyarak prostattaki büyümenin iyi huylu mu yoksa kansere doğru mu olup olmadığını belirlemede son derece önem taşımaktadır. Özellikle ailesinde prostat kanseri olan bir kişide görülme riski diğer erkeklerden iki kat daha fazladır. Dolayısı ile bu kişilerin takiplerinin daha sıkı yapılması gerekir. Ailede genetik olarak prostat kanseri riski taşıyanlarda (babasında, kardeşinde) muayenelerin en geç 40 yaşından sonra başlaması önerilmektedir. Kan tetkiki olarak da en fazla total ve serbest PSA dediğimiz değer incelenmektedir.

 PSA (Prostat Spesifik Antigen) değerindeki yükseklikler, yaşa bağlı uygun olmayan yüksek total PSA değerleri, prostatın boyutuna bağlı total PSA değerinin uygun olmaması, aynı şekilde serbest ve total PSA oranının uygunsuzluğu gibi ölçümler hastanın kanser riskini araştırma açısından bize yardımcı olur. Şu da çok önemli bir konu. Her PSA yüksekliği prostat kanseri demek değildir. Bu anlamda biz hastaya şunu öneriyoruz. Özellikle altta yatan başka problem yoksa PSA’nın yükselmesinin sıkı takibini istiyoruz. Eğer kritik değerler yaşına uygun olan değerlerin üstünde seyrediyorsa ve prostat muayenesinde (rektal tuşe) şüphe duyulan bir oluşum, sertlik saptanıyorsa; o zaman hastayı biyopsiye yönlendirerek tanıyı koymayı hedefliyoruz. Çıkan biyopsi sonucu ile de uygun olan tedavi ve takip programı belirlenir” ifadelerini kullandı.

Prostat kanseri tedavi edilebilir mi?

Prostat kanseri ile ilgili son yapılan çalışmalara ve tedavi şekillerine de değinen Akşit,” Her 5-6 erkekten birinin hayatı boyunca prostat kanseri ile karşılaşma riski bulunmaktadır. Ayrıca Dünyada her 3 dakikada bir kişiye prostat kanseri tanısı konulurken, 14 dakikada bir de prostat kanserine bağlı yaşam kayıpları gerçekleşmektedir. Öte yandan tedavilerden bahsetmek gerekirse doktora başvuran hastaya takip için medikal tedavi uygulanır. Ancak bu prostatı hiçbir zaman ortadan kaldıracak tedavi değildir sadece kullanıldığı an itibari ile geçerli olan prostatın şikâyetlerini ortadan kaldırır onu rahatlatır ama yine de bu esnada takiplerin devam ettirilmesi gerekir. 

3 ay, 6 ay, 1 sene, 2 sene hasta medikal tedaviyi kullanmasına rağmen şikayetlerinde artış meydana geliyorsa bu sefer cerrahi girişimler gündeme gelir. Ameliyatlar açık ya da kapalı (TUR) yöntemlerle uygulanabilir. Ameliyatı yapan cerrahın deneyimine ve hastanın durumuna göre tedavi yöntemi belirlenir.

 BPH’nın özellikle kapalı yöntem (TUR) cerrahi tedavisinde son yıllarda çok sayıda teknolojik gelişme kaydedilmiştir. Lazer ve plasmakinetik enerji son gelişmelerdir. Özellikle kalp hastalığı nedeniyle kan sulandırıcı ilaçlar kullanması gerekenlerde bu yöntemler güvenlidir ve tercih edilmektedir. Bunun haricinde genel hastalıkları nedeniyle cerrahi riski bulunan hastalarda TUMT ( Transüretral mikrodalga tedavisi)+ Prostatitk stentler diğer tedavi seçenekleridir. 

BPH nedeniyle takipli ve PSA’sı düzgün seyreden bir hastanın zaman içerisinde bu değerleri yükselmeye başladıysa, şikayetlerine sadece idrarda ya da menide kanama eklenmiş ise, cinsel fonksiyon bozuklukları hatta yaygın kemik ağrıları oluşmaya başladıysa o zaman bu hastayı daha ayrıntılı tetkik etmek gerekir. Çeşitli ultrasonik incelemeler ve biyopsi ile tanıyı netleştirmek gerekir. Son zamanlarda biyopsi aşamasında Füzyon Biyopsi dediğimiz yöntemle, biyopsiyi MR ve Ultrasonu aynı anda yaparak şüpheli olan tek noktadan biyopsi alabilme şansını yakalıyoruz. Bu bize prostat biyopsisinde alelade almış olduğumuz prostatın birkaç yerinden biyopsiler yerine sadece şüpheli odaktan biyopsi alarak kanserin tanısını koyabilme şansını netleştiriyor. 

Prostat kanseri tanısı konması durumunda da hastaların umutsuzluğa kapılmasına gerek yok, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Artık tedaviler çok gelişti ve mühim olan erken teşhis. Erken teşhisle prostat kanseri yüzde 99 gibi büyük oranda tedavi edilebiliyor. Erken evre şudur: Prostat kanserinin prostat dokusu içerisinde hapsolmuş olduğu dönemdir. Burada ameliyatla; Radikal Prostat Cerrahisi ile prostat dokusu, erkek seminal bezleri uygun durumlarda peniste sertleşmeye yardımcı olan sinir dokuları korunarak komple çıkarılmaktadır. Bu cerrahi açık; Laparoskopik veya Robotik olarak yapılabilmektedir.

Aynı dönem erken evre kanser vakalarında Radyoterapi ikincil efektif tedavi yöntemidir.  İlerlemiş metastaz yapmış prostat kanseri tedavilerinde medikal hormon ablasyon ve kemoterapi diğer etkin tedavi yöntemleridir. Tüm hastaların radikal ameliyat veya radyoterapi-hormonoterapi ve kemoterapi sonrası rutin PSA tetkiki ile takibi esas olmaktadır” dedi.

Fıtık Değil Duruş Bozukluğudur O

Postür, iskelet sistemimizin doğru dizilişi yani vücudumuzun kol, bacak, boyun gibi unsurlarının birbirleriyle dengeli bir dizilim oluşturmasıdır. Halk dilinde “doğru dur”, “dik otur” gibi uyarılarla karşımıza gelen postur bozuklukları kamburluk ya da fıtığa dönüşmeden mutlaka bir fizyoterapist tarafından değerlendirilmelidir. 

Duruşumuz, hakkımızda olumlu ya da olumsuz bir ilk izlenim oluşturmada görünüşümüz kadar önem taşır. Kamburlaşmış bir sırt, düşük omuzlar ve eğik bir boyun, karşı tarafa güvensiz bir insan izlenimi yaratacaktır. Dahası iskelet sistemimizin bu yanlış duruşu nefes alışımızdan ağrılara birçok konuda olumsuz sinyallere dönüşür. Postür yanlışlarından kurtulmak için holistik ( bütüncül ) yöntemler içeren bir fizyoterapi programı görmek en kalıcı çözümdür. 

Bel ve boyun ağrılarımızı genelde fıtığa yormak gibi bir eğilimimiz olur ancak uzun süre masa başında kamburumuz çıkmış şekilde oturduğumuz, aşırı stres altında ezildiğimiz ya da yanlış yastık kullandığımız aklımıza gelmez. Oysa çözüm doğru duruş alışkanlığı edinmeye ve bilinçli egzersize bağlı. Tabii öncesinde bir fizyoterapiste görünmelisiniz.

Omurga Eğriliği Bütüncül Yaklaşımla Düzeltilebilir
Omurga eğriliğinin birçok sebebi olabilir. Bu sebepler illa fiziksel de olmak zorunda değil, psikolojik olarak kendini kötü hisseden, stres ya da anksiyeteden mustarip kişilerde de duruş bozukluğuna rastlanır. Klasik fizyoterapi genelde dar bir alanda insan bedeniyle ilgilenerek postür sorunlarını çözme yoluna gider. Ancak holistik ( bütüncül ) bakış açısına sahip bir fizyoterapist duruş sorununun birçok kaynaktan gelebileceğini bilir ve kişiye bütüncül bir yaklaşımla iyileşme seçeneği sunar.

İnsan Bedeninde Bir Harmoni Yaratmak
Hipokrat, sağlıklı olmayı yaşam süreçlerinin harmonisi şeklinde tanımlar. Holistik fizyoterapi de tam olarak bir insan bedeninde bir harmoni yaratarak, postür bozukluklarını ve sebep olduğu hastalıkları tedavi etmeyi amaçlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün sağlık için yaptığı tanım;  “insanın, ruh, beden, akıl ve sosyal yönden tam bir iyilik hali”ni ifade eder.

ABD’de 1978 yılında Holistik Tıp Birliği kurulmuş, o günden bu yana tüm dünyada gerek tıp fakültelerinde gerekse hastane ve kliniklerde holistik tedavi yöntemleri etkisini artırmıştır. Türkiye’de de bu alanda eğitim veren okulların yanı sıra holistik uzmanlar ve klinikler mevcuttur.

Duruş yanlışlığından kaynaklı ağrıları hemen fıtık diye etiketleme yoluna giden yaklaşımın yerini ; hastayı psikolojik, anatomik ve sosyal yönden bütün olarak inceleyen fizyoterapinin alması ve metotların tüm Dünyada olduğu gibi “Kanıta Dayalı Tıp” içerisinde olması en kalıcı iyileşme için en doğru adım olacaktır. 

Fzt. Ahmet Burak SEZGİN

Allen Carr yöntemiyle sigara nasıl bırakılır?

 

Sigara tiryakileri sigarayı bırakmanın ne kadar zor ve sıkıntılı bir süreç olduğunu bilirler. Sigarayı bırakmanın getireceği psikolojik sorunları, kilo alma problemlerini tek tek düşünürler ve sigarayı bırakma düşüncesi birden bire hayal olur. Ancak Allen Carr yöntemi ile ağrısız ve irade gücüne ihtiyaç duymadan sigarayı kafanızdan atabileceksiniz.

 Allen Carr Türkiye Kurucusu ve Terapisti olan Emre Üstünuçar  sigarayı bırakırken kullanmış olduğu Allen Carr yöntemiyle yaşadığı süreci Pembenar’a anlattı.

 

 

Serpil Dokurel: Siz hiç sigara içtiniz mi?

Emre Üstünuçar : Maalesef… 15 yıl günde ortalama 1.5 paket. Gece yatmadan evvel, sabah kalkar kalkmaz vs… ama bir işe yaradı sigara içmiş olmam, şimdi binlerce içiciye yardım edebiliyorum. Yani damdan düştüm evet. 

S.D: Kaç kişiye sigarayı bıraktırdınız?

E.Ü: Bunu tam söylemek çok zor. Sinema filmi, internetteki videolar ve insanların altına yazdıkları, bugüne kadar seminerlerime katılanlar, hepsini düşününce, sanırım en az 20bin insana yardım etme şansım olmuştur 2005 yılından beri. 

S.D : Sigarayı bırakanlar neden tekrar başlıyorlar?

E.Ü: Çünkü onlar bırakmıyorlar. Onlar bir süre ara vermiş oluyorlar. Onlar içmeyen içici oluyorlar. Onlar mutsuz içmeyen oluyorlar. Kafalarında nasıl bitireceklerini bilmedikleri için, irade güçleri yettiği kadar direniyorlar. Sigaradan böyle kurtulunmaz. Sigaradan kalıcı kurtulabilmek için, bir tane daha sigara içme isteği yaşamamak gerekir. Bunun olması da, şansa olmaz, kendiliğinden olmaz, kişinin sigara hakkındaki görüşlerini, inançlarını düzeltmek için yardım alması gerekir. Çok ciddi bir konudur sigaradan kurtulmak ve kendi kendine değil, bir uzmanla ciddi bir çalışma yapmayı gerektirir. Yoksa her yılbaşı bırakıp başlarsın, her pazartesi bırakıp başlarsın. Bu mu kurtulmak? Bu mu özgürlük?

S.D: Allen Carr yöntemi nedir?

E.Ü: Allen Carr tüm dünyada 15 milyondan fazla içiciyi kurtarmış yöntemi bulan kişinin adıdır. İçiciye nasıl kalıcı kurtulacağının yolunu gösterir. Sigara bırakmak değildir önemli olan bir daha başlamamaktır. Buna ulaşmayı sağlar Allen Carr. Sigara bırakmayı istemek yetmez, bir de nasıl yapacağını bilmek gerekir. Nasıl keyif anlarında sigara içmek istemeyeceğim, nasıl stres anlarında ihtiyaç duymayacağım, nasıl onu özlemeyeceğim, nasıl sigara içmeden konsantre olacağım ve bunları nasıl kilo almadan becereceğim? Bu soruların cevaplarını veren yöntemdir Allen Carr…

S.D : Size gelenler nasıl bir gün geçiriyorlar?

E.Ü: Çok keyifli bir 6 saat geçirecekler, sakın korkmasınlar. Çünkü onlara sigaranın zararları ve dezavantajları hakkında nutuk çekmeyecek kadar iyi biliyoruz sigara içen insanların psikolojisini! Ortalama 45 dakikada bir sigara arası veriyoruz. Bu da yöntem gereğidir ve Allen Carr terapisti, bunun sebebini terapi başında anlatır. Yani sigaralarıyla gelecekler seminere… Sigarayı kafada nasıl bitireceklerini anlıyorlar, nasıl mutlu bir içmeyen kalabileceklerini anlıyorlar, paketlerini ellerinden değil kafalarından atıyorlar. Bizimle birlikte bir son sigara töreni yapıyorlar, yani hayatlarıyla ilgili çok önemli bir karar veriyorlar. En sonunda da bir derin rahatlama yapıyoruz, nefes egzersizi eşliğinde günün kritik noktlarını tekrarlayarak, iyice “hazmetlerini” sağlıyoruz. 

Birisinin Allen Carr seminerinden çıktığını şöyle anlarsınız: ağızları kulaklarında, ayakları yerden kesilmiş, tanıdık tanımadık herkese anlatmak için sabırsızlanan insanlara dönüşürler…

15 milyonu Allen Carr yöntemi ile sigaradan kurtardık!

Biliyorum ki her içici, sigarayı bırakınca yerine ne koyacağını bilemediği için, onu özlemekten korktuğu için, onsuz hayattan keyif alamayacağını, onsuz hayatın zorluklarıyla baş edemeyeceğini düşündüğü için, ne kadar süreceğini bilmediği bir eksiklik yaşamaktan çekindiği için, kilo almak istemediği için, sigara içmeye devam etmek zorunda kalır. Bu dünyadaki 1 tek sigara içicisi bile, sigara içmeyi sevdiği için sigara içmeye devam etmez yoksa! O yüzden çocuklarının da içmesi fikrinden her içicinindizleri titrer! Kaybedecek hiç bir şeyleri yok ama kazanacak çok şeyleri var o yüzden lütfen bir seminerimize katılsınlar, başlarına gelecek en kötü şey, içmeye devam etmek olur, ama ya 15 milyonu kurtardığımız gibi onu da kurtarırsakJ!

Vajina kaşıntısı neden olur?

Vajina kaşıntısı genellikle alerjik ve kimyasal maddeler kullanım sonucunda veya menapoz nedeniyle ortaya çıkabilen ağrılı semptomlardır. Vajina kaşıntısının bir çok nedeni bulunmaktadır. Bazı cilt hastalıkları veya cinsel yolla bulaşan hastalıkların bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir . Nadir durumlarda, stres veya vulva kanser nedeniyle vajinal kaşıntı gelişebilir. Vajina çoğu vajinal kaşıntı endişe kaynağı değildir. Bununla birlikte, kaşıntı şiddetli veya altta yatan bir durumunuz olduğundan şüpheleniyorsanız doktorunuza veya jinekoloğunuza başvurmalısınız. Doktorunuz muayene ve test yoluyla vajinal kaşınma nedeninizi belirleyebilir. Ayrıca bu rahatsızlık verici semptom için uygun tedavileri önerebileceklerdir.

Vajina kaşıntısı neden olur?

İşte vajina kaşıntısına neden olan etkenlerden bazıları…
Vajinanın tahriş edici kimyasallara maruz bırakılması vajinal kaşıntıya neden olabilir. Bu tahriş ediciler, vajinayı da içeren vücudun çeşitli yerlerinde kaşıntılı bir döküntü oluşturan bir alerjik reaksiyonu tetikleyebilir. 

Genel olarak vajinada kaşıntıya neden olan kimyasallar şu şekildedir? 

– Sabun
– Vajina spreyleri
– Kremler
– Merhemler
– Deterjanlar
– Kumaş yumuşatıcıları
– Kokulu tuvalet kâğıdı
– Diyabetiniz veya üreme yolları ile alakalı bir hastalığınız varsa idrarınız ayrıca vajinal tahriş ve kaşıntıya neden olabilir.

Cilt hastalıkları

Egzama ve sedef hastalığı gibi bazı deri hastalıkları, genital bölgede kızarıklık ve kaşıntıya neden olabilir. Atopik dermatit olarak da bilinen egzama, esasen astımlı veya alerjisi olan insanlarda görülen bir döküntüdür. Döküntü kızarık ve kıvrımlı, pürüzlü bir doku ile egzamalı bazı kadınlarda vajinaya yayılabilir.  Genellikle kafa derisi ve derzlerinde oluşan pullu, kaşıntılı, kırmızı lekelere neden olan yaygın bir deri durumudur. Bazen bu semptomların ortaya çıkması vajinada da görülür.

Mantar enfeksiyonu

Candida mantarı normalde vajinada bulunan doğal olarak oluşan bir mantardır. Genellikle problemlere neden olmaz ancak büyümesi kontrol edilmediğinde rahatsız edici bir enfeksiyon ortaya çıkartabilir. Bu enfeksiyon maya mantar enfeksiyonu olarak bilinir . Mayo Clinic’e göre bu, hayatının belli bir noktasında 4 kadından 3’ü etkileyen çok yaygın bir durumdur . Enfeksiyon, genellikle bir dizi antibiyotik aldıktan sonra ortaya çıkar; çünkü bu tür ilaçlar iyi bakterileri kötü bakterilerle birlikte yok edebilir. Mayaların büyümesini kontrol altında tutmak için iyi bakterilere ihtiyaç vardır. Vajinalarda mayanın aşırı büyümesi, kaşıntı, yanma ve topaküstü taburculuk gibi rahatsız edici semptomlara neden olabilir.

Bakteriyel vajinoz

Bakteriyel vajinoz (BV) vajinal kaşıntı için diğer bir yaygın nedenidir. Bir vajinal mantar enfeksiyonu gibi, BV doğal olarak oluşan vajinadaki iyi ve kötü bakteri arasındaki dengesizlik nedeniyle tetiklenir. Durum her zaman semptomlara neden olmaz. Belirtiler göründüğünde, tipik olarak vajinal kaşıntı ve anormal, kötü kokulu akıntı içerir. Bu mantar türü bazen gri beyaz ve köpük bir kıvam şeklinde olabilir. 

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

Korunmasız cinsel ilişki sırasında çok sayıda CYBE bulaşabilir ve vajinada kaşıntıya neden olabilir. 

Bunlar arasında şunlar bulunur:

1- Genital siğiller
2- Bel soğukluğu
3- Genital Herpes
4- Trikomonas Vajiniti
Bu hastalıklar, yeşil veya sarı vajinal akıntılar ve idrar yaparken görülen ağrı da dâhil olmak üzere ek semptomlara neden olabilir.

Menopoz

Geçmekte olan kadınlar menopoz bunu yaptığı zaten ya vajinal kaşıntı için risk daha fazladır. Bu, vajinal atrofi yol açan menopoz sırasında oluşan östrojen seviyelerinin azaltılmasına bağlıdır. Bu aşırı kuruluğa neden olabilen mukozanın inceltilmesidir. Kuruluk, tedavi almamanız durumunda kaşıntı ve tahrişe neden olabilir.

Stres

Fiziksel ve duygusal stres vajinal kaşıntıya ve tahrişe neden olabilir, ancak bu çok yaygın değildir. Stres, bağışıklık sisteminizi zayıfladığında ortaya çıkabilir; bu da sizi kaşıntıya neden olan enfeksiyonlara daha yatkın hale getirir.

Vulva kanseri

Nadir durumlarda vajinal kaşıntı, vulva kanser semptomu olabilir. Bu, kadın genitallerinin dış kısmı olan vulvada gelişen bir kanser türüdür. Vajinanın iç ve dış dudaklarını, klitorisini ve vajinanın açılımını içerir. Vulva kanseri her zaman semptomlara neden olmayabilir. Bununla birlikte, semptomlar ortaya çıktığı zaman, vulva bölgede kaşıntı, anormal kanama veya ağrı olabilir. Vulva kanseri doktorunuz erken safhalarda teşhis ederse başarılı bir şekilde tedavi edilebilir. Ancak vulva kanserinin erken teşhis edilebilmesi için 1 yıllık jinekolojik muayne şarttır.

Vajinal  kaşıntı için ne zaman doktora görünmek gerekir?

Kaşıntı günlük yaşamınızı veya uykunuzu bozacak kadar şiddetli ise, vajinal kaşıntı için doktorunuzu görmeniz gerekebilir. Çoğu vajinal kaşıntılar ciddi değildir ancak doktorların uygulayacağı bazı tedaviler vajinal kaşıntı rahatsızlığını azaltacaktır.

Vajinal kaşıntı bir haftadan uzun sürerse veya kaşıntı aşağıdaki belirtilerle birlikte ortaya çıkarsa doktorunuza danışmalısınız:

– Vulva üzerinde ülserler veya kabarcıklar
– Genital bölgede ağrı veya hassasiyet
– Cinsel kızarıklık veya şişme
– İdrar yaparken zorlanma
– Vajinal akıntı

Cinsel ilişki sırasında acı hissi

Vajina kaşıntısı için doktora gittiğinizde sizleri neler bekliyor?

Doktorunuz vajina kaşıntısının ne kadar sürdüğünü ve ne derece şiddetli olduğunu soracaktır. Aynı zamanda pelvik muayene yapacak pelvik muayene sırasında ise vajina ve vulva bölgesini inceleyecektir. 

Pelvik muayene sırasında doktorunuz vulvayı görsel olarak inceler ve vajinanın içinde görmek için bir spekulum kullanabilir. Vajinanıza eldivenli bir parmak takarken karınıza bastırırlar. Bu, üreme organlarını herhangi bir anormallik olup olmadığını kontrol etmelerini sağlar.

Doktorunuz ayrıca vulvanızdan bir cilt dokusu örneği veya tahlil için bir numune alabilir. Aynı zamanda Doktorunuz kan veya idrar tetkikleri yapabilir.

Vajinal kaşıntı için tıbbi tedavi nasıl olur?

Doktorunuz vajinal kaşıntınızın altında yatan nedeni bulduktan sonra, tedavi seçeneklerini tavsiye edecektir. Gerekli tedavinin spesifik seyri soruna neden olan özel duruma bağlı olacaktır:
Doktorunuz vajinal maya enfeksiyonlarını antifungal ilaçlarla tedavi edebilir. Bunlar, kremler, merhemler veya haplar da dahil olmak üzere çeşitli biçimlerde olabilir.

Doktorlar genellikle BV’yi antibiyotiklerle tedavi etmektedirler. Bunlar, oral yoldan aldığınız haplar veya vajinanıza koyduğunuz kremler şeklinde olabilir. Kullandığınız tedavi türüne bakılmaksızın, doktorunuzun talimatlarını takip etmek ve ilaçların tümünü tamamlamak önemlidir.
STD’leri antibiyotikler, antiviraller veya antiparazitiklerle tedavi edebilirsiniz. İlaçlarınızı düzenli olarak almanız ve enfeksiyonunuz veya hastalığınız temizlenene kadar cinsel ilişki önlemeniz gerekir.

Menopozla ilişkili kaşıntı, östrojen kremi, tabletler veya vajinal halka parçası ile tedavi edilebilir.
Diğer vajinal kaşıntı ve iritasyon türleri genellikle kendi başına berraktır. Bu arada, iltihabı azaltmak ve rahatsızlığı hafifletmek için steroid kremleri veya losyonları uygulayabilirsiniz. Bununla birlikte,  bu kremleri kullanırken bunları ne kadar kullandığınızı da sınırlamalısınız çünkü onları aşırı kullanırsanız kronik iritasyona ve kaşıntıya yol açabilir.

Vaginal kaşıntıyı evde nasıl geçer?

İyi hijyen ve yaşam tarzı alışkanlıkları ile vajinal kaşıntı nedenlerinin çoğunu önleyebilirsiniz.

 Vajinal tahrişi ve enfeksiyonu önlemek için evde atabileceğiniz birkaç adım vardır:
1-
Genital bölgenizi yıkamak için ılık su ve nazik bir temizleyici kullanın.
2- Kokulu sabunlar, losyonlar ve köpüklü banyolardan kaçının.
3- Spreyler ve duş jelleri gibi kadınsı hijyen ürünlerini kullanmaktan kaçının.
4- Yüzdükten sonra veya egzersizden sonra iç çamaşırı değiştirmeye özen gösterin.
5- Pamuklu iç çamaşırı giyin ve iç çamaşırlarınızı her gün değiştirin.
6- Maya enfeksiyonlarına yakalanma olasılığını azaltmak için bol bol yoğurt tüketin.
7- Cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanın. 

Kuruyemiş kalp krizinden koruyor

Kuruyemişlerin oldukça faydalı besinler içerdiğini ve yapılan akademik çalışmaların, belirli oranda kuruyemiş tüketmenin kalp, damar ve sinir sistemi üzerinde olumlu etkilerinin kanıtlandığını kaydeden Gıda Mühendisi Ayşen Orhan, “Harvard Üniversitesi tarafından 32 yıl boyunca sürdürülen çalışmanın sonuçları açıklandı. Bu açıklamaya göre, kuruyemiş tüketimi kalp damar hastalıkları riskini yaklaşık yüzde 25 oranında azaltıyor. Uzmanlar kuruyemişteki yararlı yağlar kalp damar yollarını açtığı için haftada iki kere fındık, ceviz, badem, kaju, antepfıstığı ve yerfıstığı tüketilmesini öneriyor” dedi.

“Omega deposu gibi”

Kuruyemişin faydalarının saymakla bitmediğini belirten Gıda Mühendisi Orhan, “İçerdiği Omega 3 nedeniyle kalp ve damar dostu bir besin olarak bilinen fındık ve badem, kan pıhtılaşmasını ve damar sertliğini önlerken tansiyonu düşürmeye yardımcı oluyor, şeker hastalarında kalp hastalığı riskini azaltıyor. Fındıkta Omega 3’ün yanı sıra,B5, B9 ve bor bulunuyor. B6 vitamini kaynağı olan ceviz ise, bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve damar sertliğini önlemede önemli bir görev üstleniyor. Kaju, içerdiği potasyum nedeniyle tansiyon düşürücü özelliğe sahip olmasının yanı sıra, sinirlerin ve kalp kaslarının sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Vücudu hastalıklardan koruyan, şeker hastalığının gelişimini engelleyen ve antioksidan olarak nitelenen selenyum da içeren kajunun demir ve D vitamini açısından da zengin olduğu biliniyor. İçeriğindeki B1 vitamini ile kan şekerinin yakılmasını, B3 vitaminiyle de kolesterolün düşmesini sağlayan yer fıstığı, lezzetinin yanı sıra, zihin açıcı özelliği ile biliniyor” diyerek kuruyemişin sadece keyif ve ağız tadı için değil sağlık için de tüketilmesi gerektiğini ifade etti. 

Günde bir avuç kuruyemiş yiyin