Gıda Güvenliği emin ellerde

Aşçılar Derneği, İstanbul Lokantacılar Esnaf Odası, Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği, Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği, Tüm Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu, Tüm Restoranlar Lokantalar ve Tedarikçiler Derneği, Türkiye Lokantacılar Kebapçılar Köfteciler Pastacılar ve Tatlıcılar Federasyonu ve Yemek Sanayicileri Derneği başkanlarının katılmıyla bir tanıtım toplantısı düzenlendi.

Tüm meslek birliklerinin ilk kez bir araya getiren toplantıda, 9 meslek birliği 1 yılda 36.500 şefe online gıda güvenliği eğitimi aldırma ortak hedefine imza attı.

Unilever Food Solutions Türkiye, Orta Asya ve İran Genel Müdürü Önder Arsan: ‘’Sektör temsilcilerin desteğiyle 1 yılda 36.500 şef online gıda güvenliği eğitimi alacak. Geçen yıl projeye başlarken hedefimizi, üç yılda ülkemizin dört bir yanındaki 30.000 şefimizin gıda güvenliği eğitimini tamamlayarak sertifika almalarını sağlamak olarak açıklamıştık. Bugün değerli başkanlarla birlikte hedefi bir yıl için 36.500 şefin online gıda güvenliği eğitimi alması olarak açıklamanın mutluluğunu yaşıyorum.”
Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner: ‘’Bu eğitim için Gıda Güvenliği Derneği olarak 5 ayrı modül oluşturduk: Çapraz Bulaşma, Fiziksel ve Kimyasal Tehlikeler, Temizlik, Üretim Güvenliği ve HACCP uygulamaları…”

Aşçılar Derneği Başkanı Fikret Özdemir: ‘’Aşçılar Derneği olarak 1 yıllık dönemde 3.000 şefimizin sertifikalarını almalarını sağlayacağız.” 

Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) Yönetim Kurulu Başkanı E. Hakan Duran: ‘’Üyelerimiz kapsamında 9.000 kişilik mutfak personelinin, 1 yıllık süreçte 1.000’in eğitimleri tamamlayarak, Gıda Güvenliği Derneği onaylı sertifikalarını almalarını sağlayacağız.”

Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD) Başkanı Kaya Demirer: ‘’İlk 1 yıllık hedefte mutfak personelinin %50’sinin yani 2.000 personelimizin bu eğitimi almasını hedefliyoruz. 2 yıllık hedefimiz üye işletmelerimizin hepsinde mutfak personellerinin bu eğitimi alarak işe başlamalarını sağlamak olacaktır.”

Tüm Aşçılar ve Pastacılar Konfederasyonu Yönetim Kurulu (TAŞPAKON) Başkanı Gökhan Tufan: ‘’Bu yılın sonuna kadar 7 bin şefi daha dahil edip 10 bin şefe ulaşmaya, 2 yıllık dönemde toplam 20 bin personelimizin eğitimleri almasını hedefliyoruz.”

Tüm Restoranlar Lokantalar ve Tedarikçiler Derneği (TURES) Genel Başkan Vekili Ünal Dölek: ‘’ Toplamda üyelerimiz dahilinde 65.000 mutfak personelimiz bulunuyor. İlk yıl 6.500 mutfak personelimiz online gıda güvenliği eğitimlerini alacak.”

Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı Aykut Yenice: ‘’Türkiye genelinde lokantacılık, pastacılık, tatlıcılık mesleği ile uğraşan 100 binlik geniş bir grubu temsil ediyoruz. Önümüzdeki 1 yıllık süreçte 10.000 mutfak personelinin sertifikalarını almalarını hedefliyoruz.”

Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu (YESİDEF) Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Zincirkıran: ’’Bizim sektörümüzde yaklaşık 350.000 kişi çalışıyor. Temsil ettiğimiz 40.000 mutfak personelinin 1 yıllık süreçte 4.000’in eğitimleri tamamlamalarını sağlayacağız.”

Duygu Gecü

Bakan Akdağdan, Dünya Sağlık Örgütüne çağrı

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Erzurum’da Karaçoban Kaymakamlığını ziyaret etti. Gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını cevaplandıran Bakan Akdağ, Suriye’nin İdlib kentinde yaşanan saldırıyla ilgili Dünya Sağlık Örgütüne çağrıda bulundu. Bakan Akdağ, “İnsanların sağlığı sadece mukabil patlamalar sonrasında takip edilmez. Bunların önlenmesi için de Dünya Sağlık Örgütü üstüne düşeni yapmalıdır. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Türkiye’ye getirilen küçük bir sayı ama bunun çok daha fazlasının kimyasal saldırıya maruz kalarak hayatını kaybettiğini biliyoruz” ifadelerini kullandı.

“Yalanlara karnımız tok”

Suriye rejiminin saldırıyı yalanmasıyla ilgili konuşan Akdağ, “Suriye rejiminin açıklamasına karşılık, zalim rejimin başındaki Esad’ın babası da bunları yapmıştır. Şimdi de bu yapıyor. Bu yalanlara bizim de dünyanın da karnı tok. Birleşmiş Milletlerin güçlü ülkelerini buna bir ‘dur’ demesi gerekiyor” dedi.

“Bu vahşeti bütün dünyaya kanıtlamak için yetkileri çağırdık”

Son durumla ilgili açıklamalarda bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Hatay’daki hastanelerimizde 30, Adana Balcalı Hastanesinde 1 olmak üzere 31 yaralımız var. Ülkemize getirilen ve durumu çok ağır olan 3 yaralı da maalesef hayatını kaybetti. İlk tahlil sonuçlarına göre kimyasal maddeye muhtemelen de sarin gazına maruz kaldıkları düşünülen bulgulara rastlanıldı. Adana Adli Tıp Kurumundaki 3 cenazeye Uluslararası Kimyasal Silahları Önleme Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü yetkililerinin refakatiyle otopsi işlemi yapıldı. Bu yetkilileri biz çağırdık. Bu vahşeti bütün dünyaya kanıtlamak anlamında onları biz çağırdık. Otopside ilk bulgular olarak akciğer ödemi, ağırlıklarında artış, akciğerlerde kanama görüldü. Bu tespitler yaralanmanın kimyasal silah kullanımına bağlı olduğunu düşündürdü. Ayrıca Ankara Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesine getirilen vücut dokuları ve sıvılarında alınan örneklere gerekli kimyasal ve zehirlenmeye yönelik incelemeler de yapılmaktadır” diye konuştu. 

Doğa Alca

Boşanmanın çocuklar üzerindeki etkileri azaltılmalı

Dört Mevsim Psikoloji ve Danışmanlık Merkezinden Uzman Psikolog Elif Erzen Uçurum, boşanma sürecinde ebeveynlerin destek almasının önemi, boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerinin azaltılması ve boşanma süreci çocuklara doğru anlatılması konusunda açıklama yaptı. Psikolog Uçurum, evliliğin partnerli bir dans olarak düşünülüp, bu dans esnasında çeşitli sebeplerle ritmi, uyumu kaybetme durumunda boşanma kararının eşlerden biri ya da her ikisi tarafından alınabildiğini belirtti.

Psikolog Uçurum, boşanmaların temel nedenleri arasında hayatın getirdiği sorun ve sorumluluklara karşı çiftlerin birlikte hareket edememesi ve bu sıkıntılarla başa edememe duygusunun öne çıktığını söyledi.
Boşanma süreciyle ilgili en önemli noktalardan birisinin, boşanma ile anne babalık rolünün değil, eş olma rolünün sona ermesi olduğunun altını çizen Psikolog Uçurum, “Aile içindeki tüm gerginlik ve sıkıntı, yaşı kaç yaşında olursa olsun çocuk tarafından hissediliyor. Bu kısmın net bir şekilde bilincinde olup çocuklara doğru, sağlıklı ve güven veren gelecek yaşantısından bahsedilmesi önem taşıyor. Bazen ilişkideki yetişkinler kendi öfke ve kaygılarının esiri olup çocukları süreçte çok fazla yoruyor. Özellikle eğer ebeveynler çocuğu taraf tutma gibi hiç de uygun olmayan bir duruma soktuklarında sürecin olumsuz etkileri daha da büyüyor. Bu çocukların derinden etkilendikleri ve toparlamakta zorluk çektikleri alan olabiliyor. Çoğu kez boşanma planlanarak verilen bir karar olsa da her iki tarafı da duygusal olarak etkiliyor. Kişilerin duygularını, öfkelerini, kaygılarını açık bir şekilde birbiriyle konuşmaktan korkmaması ve istedikleri sonuçtan emin olmaları gerekiyor. Bu aşamada yetişkinlerin önce kendilerine ve sonra boşanma sürecindeki partnerine şefkatli ve saygılı olması sürece olağanüstü destek olacak. Ayrıca böyle bir tabloya maruz kalan çocuk içinde anne babanın ayrılığıyla ilgili gelen güvensizlik duygusu yerini daha keyifli duygulara bırakacak” açıklamalarında bulundu.

“Boşanma sürecinde ebeveynlerin destek alması önemli”

Psikolog Elif Erzen Uçurum, boşanma sürecinde ebeveynlerin aile, sosyal ve arkadaş çevrelerinden destek almaları önem taşıdığını belirterek şunları söyledi: “Değişen koşulları kabul etmek, uyum sağlamaya çalışmak çok kolay bir süreç değildir. Bu dönemde yaşanılan ve yaşanılacak belirsizliklerin, yeni adaptasyonların mümkün olduğunca çabuk kabullenilmesi önemlidir. Boşanma ile ilgili hissedilen duygular çocukla paylaşılabilir fakat çocuğun yaşına, yetişkinleri ilgilendiren detayların içine girmeden, içinde bulunduğu duygu durumuna dikkat edilmelidir. Ancak bu tartışmalar hiç olmuyormuş gibi davranmak da anlamsızdır, çünkü aile dengesindeki en ufak bir değişiklik çocuk tarafından hissedilir ve temel güven duygusunun sarsılmasına neden olur. Ayrıca ebeveynler çocuğun bu durumla ilgili duygularını ifade etmesine izin vermeli ve destek olmalıdır. Gelecekle ilgili ebeveynler çoğu zaman çocuğa vaatlerde bulunurken ilişki kısmının en önemlisi de duygu kısmını yeteri kadar ve sağlıklı şekilde doldurulmasına dikkat edilmelidir. Anne babalar, bu dönemde yaşadıkları sıkıntılarla baş etmek için sağlıklı yollar (yeni bir iş, aile desteği, gerekirse profesyonel yardım) bulmalıdır”. 

Aralıklı dişler sadece estetik bir sorun mu?

Aralıklı olan dişler çoğu zaman sadece estetik bir sorun olarak algılansa da, arka planda diş kayıplarına yol açabilecek önemli bir problem. İstanbul Aydın Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kerem Aras, aralıklı dişlerin estetik bir problem olduğu kadar, işlevsel olarak da önemli bir sorun olduğuna dikkat çekiyor. Aralıklı veya bitişik dişlerin çiğneme kuvveti üzerindeki etkisine işaret eden Doç. Dr. Aras, “Dişlerimizin birbirine değmesi ve aralık olmaması, düzgün sıralanmaları, üzerlerine gelen çiğneme kuvvetlerinin önce komşu dişlere dağılmasına, daha sonra da kemiğe iletilmelerini sağlamaktadır. Böylece kuvvet dağılımı üst seviyede olacağından, dişlerimiz hiç zarar görmeyecektir” diyor.

Diş aralarında boşluk var ise, bir yiyecek ısırıldığında, boşluğun yanındaki dişin kuvvetten en çok etkilenecek diş olacağını belirten Doç. Dr. Aras, dişlerin çiğneme kuvvetlerine tek başlarına karşı koyamayacağından bir süre sonra bu dişlerin kaybedilebileceğini işaret ediyor ve “Diş kaybı ile zaten var olan problemimiz katlanarak artmış olur” diyor.

Aralıklı dişlerin tedavisi

Doç. Dr. Aras, dişler arasındaki boşluğu kapatmak için hem ortodondik hem de ortodontik dışı çözümler olduğunu belirtiyor: “Aralıklı dişler için ortodontik tel tedavisi, yaprak porselenler, dişlerin tamamen kaplanması ya da kompozit dolgular (bonding) yapılabilir; ortodonti dışında yapılanlar, medikal olarak gerekliliğinden çok estetik beklentileri karşılamak için yapılmaktadır. Bazı yöntemler estetik olacak, düzgün olacak fakat dişlere de kalıcı zarar verecektir.”

Aralıklı diş problemindeki en kolay çözümün, kompozit dolguyla tek bir seansta diş aralıklarının doldurularak estetik olarak kapatılması olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Dönem dönem tekrarlanması gereken bir prosedür olmasına rağmen bu çözüm yolu, uygulandıktan sonra sabitleyici takmayı gerektirmez. Kompozit reçineler ağız sıvıları ile etkileşime girip renkleşebildikleri için düzenli cilalanmaları ve belli dönemlerde yenilenmeleri gerekir. En kolay çözüm olmasına rağmen, en doğru çözüm değildir.”
Ortodontik tedavinin, her türlü diş bozukluğunda olduğu gibi, diş aralıklarının kapatılması için de kalıcı bir çözüm olduğunu kaydeden Doç. Dr. Aras, diş aralıklarının kapatılmış olsa da tekrar aralık oluşmaması için daha sonra da, hareketli ya da sabit retainer kullanmak gerektiğini söylüyor.
 

Bahar yorgunluğuna karşı bitki çayları

Mardinli aktar İbrahim Bubekoğlu, kişilerin iş yapmasını engelleyen, halsizlik, yorgunluk hissi veren bir geçiş dönemi rahatsızlığı olan bahar yorgunluğunun, çay ve şifalı bitkilerle giderilmesinin mümkün olduğunu belirtti. Bubekoğlu, “Kış aylarına girildiğinde insanlar hava değişikliği sebebiyle nasıl halsizlik yaşıyorsa, ilkbahar mevsimine girildiği zaman aynı şekilde insanlarda halsizlik görülür. Kış aylarında nasıl ki kuşburnu, ıhlamur, papatya, hatmi çiçeği karışımları içiliyorsa ilkbahar mevsimine girerken de bu karışımlar içilebilir. Bu bitkiler direnç düşüklüğüne ve halsizliğe çok iyi gelir” dedi.

“Bitkiler çay gibi demlenmeli”

Bahar yorgunluğuna karşı rezene de kullanılmasını tavsiye eden Bubekoğlu, söz konusu bitkilerin demlenerek tüketilmesini önerdi. Bubekoğlu, “Önce su kaynatılır. Su kaynatıldıktan sonra azar azar eklenerek demlik veya cezvenin içinde kaynatılır. Kaynatılmış suyun içerisinde biraz bekletildikten sonra süzülüp içilir. Çocukların bir kahve fincanı yetişkinlerin ise bir su bardağı içmesi önerilir. Bu bitkisel ilaçların herhangi bir yan etkisi ya da zararı yoktur” diye konuştu.
 

Sevgisiz bir aile ortamı çocuklarda boy kısalığı nedeni

Ailedeki sevgi ve şefkat yoksunluğu ise büyüme hormonunu baskılayarak, çocukta boy kısalığına neden olabiliyor. Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü’nden Prof. Dr Selim Kurtoğlu, “15 Nisan Büyümenin İzlenmesi Günü”nde çocuklarda büyüme geriliğinin nedenleri ve tedavileri hakkında bilgi verdi.

Bebeğin kilosu doğum sonrası ay ay farklılık gösterir

40 haftalık bir bebeğin normal koşullarda boy uzunluğunun 50, baş çevresinin ise 35 santimetre olması gerekir. Kızlarda 3 kilo 300 gram, erkeklerde ise ağırlığın 3 kilo 500 gram olması normal olarak kabul edilir. Doğumdan 3 ile 6 gün sonra bebeklerin % 5-6’sında ağırlık kaybı yaşanır. 10 ile 14 günler arasında da bebekler doğum ağırlığına geri döner. Daha sonraki süreçte, günde 20-30 gram alınan kilo normal kabul edilmektedir. Dördüncü ayını dolduran bebeklerin doğum ağırlığının iki katına çıkması beklenen bir durumdur. Bebek 1 yaşına geldiğinde doğum ağırlığının 3 katına, ortalama 10 kilogram ağırlığa ulaşmaktadır.

Boy ölçümü 1 yaşından sonra yılda kez düzenli olarak yapılmalı

Doğumda 50 santimetre olan boy uzunluğu, 3 aylıkken 60, 6 aylıkken 67, 9 aylıkken 72 ve 1 yaşındayken 75 santimetre olur. Boy; 1-2 yaş arasında 11-12, 2-4 yaş arasında yıllık 7, 4 yaşından sonra ergenliğe kadar 5-6 santimetre uzar. Ergenlik döneminde erkek çocukların 27, kız çocukların 20-22 santimetre uzaması normaldir. Bebeklerin ilk 6 ayda bir kez boy ve ağırlık ölçümü yapılmalıdır. İkinci 6 ayda ise 3 ayda bir yapılacak boy ve ağırlık ölçümü yetersiz ya da aşırı büyüyen çocukları belirlemede önemlidir. Bir yaşından 3 yaşına kadar 6 ayda bir, 3 yaşından sonra ise yılda bir kez boy ve ağırlık ölçümü kesinlikle yapılmalıdır.

Metabolik hastalıklar boy ve kilo sorunlarına neden olabilir

Boyun yeterli uzamaması ya da çocuğun normal kilosuna ulaşamamasının çeşitli nedenleri bulunmakla birlikte bu durum, beslenmeye bağlı olarak da görülebilir. Boyun yeteri kadar uzamamasına Çölyak hastalığı ya da parazitler neden olabilir. Tiroit hastalığı, Cushing hastalığı veya büyüme hormonu eksikliği gibi hormonal nedenler büyüme yetersizliğine yol açabilir. Yetersiz büyüyen veya boyu aşırı derecede uzayan ve ağırlığı artan çocukların, bu alanda uzman bir endokrinolog tarafından değerlendirilmesi, tedavinin de nedene bağlı olarak belirlenmesi önemlidir.

Çocuk sevgisiz bir ortamda büyüyemiyor

Bazı psikolojik nedenler de çocuklarda boy kısalığına zemin hazırlayabilir. Anne babası boşanmış çocuklar, ailede ölüm ve kayıplara bağlı travmalar, çocuğun anne ya da babasından ayrı kalması, aileden yeterli ilgi ve desteği görememesi, aile içinde sevgi ve şefkat yoksunluğu gibi faktörler büyüme hormonunu baskılayabilmektedir. Buna bağlı olarak da çocuğun boyu yaşıtlarına göre kısa kalmaktadır. Büyüme hormonu eksikliği, başarıyla tedavi edilebilen bir endokrin hastalığıdır. Bu nedenle ailelerin mutlaka bir uzman görüşü almasında yarar vardır. 

Menopoz sonrası kiloya dikkat

Menopozun doğurganlık yeteneğinin son bulduğu dönem olduğunu kaydeden Enç, “Erken ya da geç her kadın mutlaka menopoz sürecini yaşar. Bu süreç kimi zaman rahat geçerken, kimi zamanda sıkıntılı olabilir. Şişman kadınlarda daha erken olmakla birlikte menopoz yaşı 48- 55 olarak belirtilmektedir. Fakat sebebi ne olursa olsun 40 yaş öncesi ortaya çıkan menopoz, erken menopoz olarak adlandırılır. Kadınlar bu döneme kadar, üretkenliği sağlayan östrojen-progesteron hormonları sayesinde doğurganlıklarını korurlar. Menopoz döneminde organizmada önemli değişiklikler gözlenir; bunların dışında hormonal değişiklikler gelmektedir. Menopoz dönemde sağlıklı beslenme, düzenli fiziksel aktivite yapma ve ek olarak tıbbi tedavi çok önem kazanmaktadır.” diye konuştu.

Halk sağlığı çalışmaların da sonuçların menopoz sonrası kadınlarda, beden kitle indeksi ile meme kanseri arasında pozitif ilişkinin varlığını gösterdiğini belirten Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, şöyle konuştu:
“Bu nedenle menopozdaki kadınların mutlaka vücut ağırlıklarını hedef tartılarında tutmaları önemlidir. Menopoz sonrası kadınlardaki en büyük problem hızlı kilo alınmasıdır. Kimi kadınlar yemek yemekten bağımsız olarak yağlandıklarını hissederler. Bu normal fizyolojinin getirdiği bir yağlanmadır. Daha önce kilo sorunu olmayan kadınlarda da şişmanlık gelişebilmektedir. Östrojen düzeyindeki azalma besin alımını etkiler ve bazal metabolik hızda azalmaya neden olur. Kadınlarda fiziksel aktivite düzeyindeki azalma da bu ağırlık kazanımının daha hızlanmasını sağlamaktadır.

Menopoza girmiş kadınlarda kardiyovasküler hastalıklar, osteoporozis gibi hastalıkların gelişme riski fazladır. Kardiyovasküler hastalıkların gelişmesinde sadece östrojen hormonu değil menopoz öncesi kadının beslenme durumu, şişmanlık, sigara kullanımı da menopoz sonrası etkendir. Menopozda östrojen düzeyindeki azalma nedeniyle kadınların kemik kaybı hızlanır, böylece kalsiyum gereksinimi artar. Bu dönemde idrarda kalsiyum atımındaki artış, bağırsaklardan kalsiyumun etkin emilmesindeki azalma ve diyet ile yeterli kalsiyumun alınmaması, kemik kaybının sebeplerindendir. Menopoz sonrası sağlığın korunması ve kaliteli yaşam için, diyet ve yaşam şekli önemlidir. Bu dönemde beslenmede dikkat edilecek noktalar şunlardır; Her öğünde dört besin grubundaki besinler aynı öğünde yer almalı ve kişinin gereksinmesine uygun miktarlarda tüketilmelidir. Aşırı kafein tüketiminden kaçınılmalıdır. Süt yoğurt grubunda günlük mutlaka 3-4 porsiyon tüketilmelidir. Bu dönemde ideal kilonun korunması önemlidir. Aşırı kilo verilmemelidir. Çünkü menopozdan sonra vücut, yağ dokusundaki östrojenden de yararlanmaktadır. Bitkisel özlü sıvı yağlar özellikle soya yağı ve erken hasat zeytinyağı menopozdaki kadınlar için hayat kurtarıcıdır. Çiğ sebze, kabuklu meyveler ve soyalı ürünlerin beslenmelerinde mutlaka yer alması gerekmektedir. Düşük kolesterollü ve düşük yağlı diyet uygulanmalıdır. Çünkü bu dönemde kan yağları ve kolesterolü üzerinde artışlar olmaktadır. Et tüketiminde ise mümkün olduğunca yağsız et tercih etmeye, pişirme yöntemi olarak da ızgara, haşlama ya da buğulama yapmaya özen gösterilmelidir. Tuz tüketimine dikkat edilmeli ve salamura besinlerden uzak durulmalıdır. Tuzun ödem artırıcı etkisi olduğundan ve hormonal değişimlerin olduğu dönemlerde vücudumuz ödem tutmaya çok yatkın olduğundan, fazla tuz tüketiminden uzak durmak en doğrusu olacaktır. Özellikle omega -3 yağ asitlerinden zengin diyetin tüketilmesi önerilmektedir. Bunlar; ceviz, balık, ayçiçeği yağı, soya yağı, ay çekirdeği, badem gibi besinlerdir ve güvenli miktarda tüketilmelidir. Sebzeler ve meyveler yönünden zengin diyetlerin tüketilmesi gerekir. Diyetin vitamin ve mineral içeriği yeterli olmalıdır. Özellikle kalsiyumun yeterli miktarda tüketilmesi önem taşımaktadır. Kalsiyum yönünden zengin bazı besinler; süt, kefir, yoğurt, susam, pekmez, fındık, fıstık, beyaz peynir, yeşil yapraklı sebzeler gibi. Her gün bol sıvı tüketilmeli ve sulu yiyeceklerin alımı arttırılmalıdır. Basit karbonhidratlar tüketmek yerine kompleks karbonhidratlar seçilmelidir. Kuru baklagiller, esmer ekmek (çavdar, kepek, tam buğday ekmeği), ve normal pirinç pilavı yerine bulgur pilavı tüketilmelidir. Sigara ve alkol tüketiminden uzak durulmalıdır.” şeklinde konuştu.
 

2 haftadan uzun süren ses kısıklığına dikkat!

Sorunun basit bir enfeksiyondan kaynaklanabileceği gibi, hızlı müdahale edilmesi gereken bir hastalık grubunun içinde de olabileceğini söyleyen Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Faruk Ildız, bu yüzden 2 haftanın üzerinde devam eden ses kısıklıklarında mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğine dikkat çekiyor. Ses kısıklığı, her ne kadar sesin hiç olmaması veya sesin azalması olarak düşünülse de, aslında sesteki tüm ses değişiklikler, çatallaşma ya da boğukluk da ses kısıklığının kapsamında yer alıyor.

Acıbadem Eskişehir Hastanesi KBB Uzmanı Prof. Dr. Faruk Ildız’ın verdiği bilgiye göre, ses kısıklığı en fazla üst solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle yaşanıyor, bunu yanlış kullanıma bağlı sebepler izliyor. Nedenlerin çoğu basit ve geçici olmakla birlikte, bazı ses kısıklıklarının ciddi hastalıkların işaretçisi olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Faruk Ildız, yüksek tonda uzun süre konuşması gereken öğretmen, avukat, çağrı merkezi çalışanları ve pazarcı gibi meslek gruplarının risk altında olduğuna işaret ediyor. Prof. Dr. Faruk Ildız, ses kısıklığını ortaya çıkaran 10 farklı nedeni sıraladı.

“Enfeksiyonlar, en yaygın neden”

Grip, nezle, sinüzit gibi üst solunum yolu enfeksiyonları, ses tellerinin yer aldığı bölgede kızarıklığa ve ödeme neden olarak ses kısıklığı yaşanıyor. Ayrıca, enfeksiyonlara bağlı geniz akıntısına bağlı ortaya çıkan, larenjit denilen tabloda ses telleri üzerinde oluşan ödem ses kısıklığını ortaya çıkarıyor. Bazen de geniz akıntısının boğazda yarattığı gıcıklanmalara bağlı yoğun öksürük refleksi de travmatik ses kısılmaları yaratıyor. Enfeksiyonlara ve şiddetine bağlı olarak sorunun şiddeti de değişiyor. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavi edilmesiyle ses kısıklğı sorunu da ortadan kalkıyor.

“Nodüller, sesini yoğun kullananlarda daha sık görülüyor”

Her iki ses telinde titreşim yerinde nasırlaşma şeklinde kabarıklıklara nodül deniyor. İyi huylu kitleler olan nodüller sıklıkla sesini uzun süre yanlış kullanan ve sigara içen kişilerde görülüyor. Özellikle sesini yoğun kullanan, avukat, öğretmen gibi meslek gruplarında daha yaygın olarak görülen nodüller ses tellerinin titreşimini olumsuz yönde etkiliyor. Küçük nodüller konuşma terapisti tarafından tedavi edilebiliyor. Ancak nodül büyükse cerrahi olarak mikroskop altında striping yöntemiyle ya da lazer ile ses telinin nodüllerden sıyrılması şeklinde tedavi edilebiliyor. Rahatsızlığın şiddeti ve kişide yarattığı rahatsızlık göre tedavi şeklinde belirleyici oluyor.

“Ses tellerindeki kitle ve polip ağrı oluşturmuyor”

Ses tellerinde, ani bağırma gibi, sesin yanlış kullanımına bağlı gelişen kanamalar polipe sebep oluyor. Sigara kullanımı da ses tellerinde hasara neden olarak polip oluşumunu kolaylaştırabiliyor. Hasta, herhangi bir ağrıya neden olmayan bu durumu, öksürükle birlikte kan gelmesiyle fark ediliyor. Görünüş olarak ses teline ince bir sap ile bağlı olan nodülleri bir, iki hafta içinde düzelmediği takdirde cerrahi ile temizlenmesi gerekiyor.

“Reflüye bağlı nedenler de ses kısıklığı oluşturuyor”

Mideden gelen asit içeriği, ses telleri bölgesinde ödeme, toksik etkiye yol açarak ses kısıklığına neden olabiliyor. Bu durumda hasta sürekli olarak sesini temizlemek ihtiyacı duyuyor. Genellikle sabah saatlerinde sesin daha kötü olduğu ve gün içinde düzeldiği görülüyor. Yemek yeme alışkanlıkları, çay, kahve ve asitli içeceklerin tüketilmesi ve sigara kullanımıyla birlikte artan reflü şikayetleri, ses kısıklığında da artışa neden oluyor. Reflünün tedavisine paralel olarak ses kısıklığı sorunu da ortadan kayboluyor.

“Alerjenler ses tellerinde ödem yaratıyor”

Özellikle polenlerin arttığı mevsim dönmelerinde, alerjik yapılı kişilerde oluşan ödemden dolayı ses kısıklığı görülebiliyor. Alerjinin ortaya çıkmasına neden olan etkenlerden uzak durarak olası ses kısıklığının önüne geçilebiliyor.

“Geçmişe ait nedenler”

Çocukluk çağında görülen ya da doğumsal nedenlere bağlı bazı hastalıklar da ses kısıklığıyla belirti gösterebiliyor. Ses tellerinin ön kısmının perde şeklinde yapışık olup, birbirinden ayrılmamasıyla oluşan bu hastalıklara çok nadir rastlanıyor.

“HPV’nin tekrar etme potansiyeli var”

Human Papilloma Virüs (HPV) de ses kısıklığının nedenlerinden biri olabiliyor. Virüs, genelde doğum sırasında genital floradan gırtlak bölgesine yerleşiyor ve hastalık oluşmasına neden oluyor. Virüse bağlı oluşan kitle lazerle alınsa da, hastalığın en büyük dezavantajı tekrar etme potansiyelinin yüksek olması. Bu nedenle lazer cerrahi tedavisi de tekrarlanabiliyor.

“Sesin yanlış kullanımı ve sigara en büyük etken”

Genelde günde bir paketten fazla sigara içen ve reflüsü olan hastalarda görülen ‘Reinke ödemi’, ses tellerinin titreşiminden sorumlu olan “Reinke boşluğu” içinde sıvı toplanmasına bağlı olarak ortaya çıkıyor. Sesin yanlış kullanımı ve hormonal değişiklikler de sorunu ortaya çıkarabiliyor. Sigaranın bırakılması, reflüye neden olan etkenlerin ortadan kaldırılması ve sesin aşırı ve yanlış kullanımının önüne geçilerek hem hastalığın, hem de beraberinde oluşabilecek ses kısıklığı engellenebiliyor.

“Kötü huylu kitlelere dikkat!”

Kötü huylu kitleler de ses kısıklığının en önemli etkenlerden birini oluşturuyor. Bu nedenle özellikle sigara içen kişilerde, tekrarlayan ses kısıklıkları ya da sesin kalitesinde değişikler görüldüğünde gırtlak kanserinden şüphe edilmesi ve bir uzmana başvurulması gerekiyor. Sigara tek başına ses kısıklığı için bir neden oluşturduğu için çoğu zaman yaşanan ses kısıkarına yeterli önem verilmiyor. Bu da kanserin tanısının gecikmesine neden olabiliyor. Erken dönemde tanı konulan gırtlak kanserinde uygun tedavi ile son derece başarılı sonuçlara ulaşılabildiği için erken tanı için zaman kaybetmemek gerekiyor.

“Östrojen ses tellerini kurutuyor”

Tansiyon ilaçları, östrojen içerikli doğum kontrol hapları bazı kişilerin ses tellerinde kurumaya yol açarak sesin kısılmasına ve çatallaşmasına neden olabiliyor. Özellikle son yıllarda kadınlarda da sıklıkla görülen, tekrarlayan ses kısıklıkları ya da sesin kalitesindeki değişiklik durumunda gırtlak kanserinden şüphe edilerek ve bir KBB uzmanına başvurulması gerekiyor. 

İstanbul elektriği denizden alacak!

Star gazetesinin haberine göre, Ulaştırma Bakanlığı artan ihtiyaç üzerine Marmaray’a elektrik sağlaması için dev jeneratör gemi Doğan Bey’i kiraladı. İstanbul Yenikapı açıklarına demirleyen dev gemi 500 bin nüfuslu bir yerleşim yerinin elektrik ihtiyacını karşılayacak enerji üretiyor. 126 megawattlık jeneratör gemiden karadaki aktarma istasyonuna bağlanan hatlar sayesinde elektrik önce şehir şebekesine oradan da Marmaray’a iletilecek.

Elektrik enerjisini Eminönü bölgesindeki şehir santralinden alan Marmaray’ın, enerji kesintilerine neden oluyordu. Turistlerin yoğun ziyaret ettiği Kapalıçarşı ve çevresinde yaşanan uzun süren elektrik kesintileri nedeniyle esnaf zor günler geçiriyordu. 2010’da Tuzla’da üretilen 9 jeneratör gemiden biri olan Doğan Bey daha önce enerji sıkıntısı yaşayan Irak, Güney Asya ve Afrika ülkelerine denizden elektrik ürettiği açıklandı.

AK Parti-MHP bloğu 10 puan kaybetti

İstanbul başta olmak üzere 11 şehirin 8’i referandumu hayır oylarıyla tamamladı. 1 Kasım 2015 seçiminde İstanbul, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Bilecik, Sakarya ve Kocaeli olmak üzere 11 ilin 7’sinde AK Parti önde bitirmişti. Son genel seçimde bu bölgede sadece Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’da CHP birinci sıradaydı.

İstanbul’dan sonra Marmara’nın en büyük şehirlerinden Bursa’da 1 milyon 880 bin seçmenin 987 bini ‘evet’ dedi. Yüzde 53.21 ‘evet’ oyu alan AK Parti’nin bu şehirde 1 Kasım’daki oyu yüzde 54’tü. MHP ise 1 Kasım’da yüzde 12.4 oy almıştı. AK Parti’nin 2015’teki gibi seçimi önde bitirdiği Kocaeli’de 1 milyon 166 bin seçmenin yüzde 56.69’una karşılık gelen 650 bini ‘evet’i tercih etti. Bu şehirde 1 Kasım’da AK Parti’nin oyu da yüzde 56.5 olmuştu. CHP-HDP’nin 1 Kasım’daki toplam oylarının yüzde 34.6 olduğu Kocaeli’de yüzde 43.3 ‘hayır’ çıktı.

Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’da ‘hayır’ tercihleri CHP oylarının çok üstüne çıktı. Edirne’de yüzde 70.3, Kırklareli’nde yüzde 71.3, Tekirdağ’da yüzde 61’lik oranlar, bu illerde ‘hayır’ kanadına MHP ve hatta AK Parti seçmeninden destek geldiğini ortaya koydu.