Uzmanından uyarı: Nasırı kesinlikle yakmayın

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Behiç Tanıl Esemenli, deri sertleşmesi olarak genellikle ayakta görülen nasırın bir hastalık olmadığına dikkat çekti. Nasırın yakarak tedavi edilmesinin zararlı olduğunu söyledi.

Nasırın vücudun savunma mekanizması olduğunu belirten Prof. Dr. Behiç Tanıl Esemenli, tedavi yöntemleri hakkında önemli bilgiler verdi.’Nasır, bir hastalık değildir’ diyen Prof. Dr. Behiç Tanıl Esemenli, “Nasır olmasaydı cildimiz yaralanırdı. Şeker hastalarında gördüğümüz gibi yaralar açılırdı. Dolayısıyla nasır bir sağlık problemli değil aslında savunma mekanizmasıdır. İki sert cisim arasında yumuşak bir doku kaldığı zaman parçalanabilir. Deri de kendini korumak için kalınlaşır” diye konuştu.

Taban nasırlarına dikkat!

Derinin sıkışmasının ve nasır oluşmasının en büyük nedeninin ayakkabı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Behiç Tanıl Esemenli, “Ayaklarımız dışında sert bir kalıba giren başka bir organımız yok. En çok beşinci parmağın kenarında yani küçük parmağın dış kenarında oluyor. Ayakkabının en çok vurduğu nokta o bölge. Üçgen ayakkabılar giyiyoruz ve deri, sıkışıyor ve sertleşmeye başlıyor.

Ayağımızda şekil bozukluğu, tarak kemiklerimizde düşüklük, başparmağımızda bir eğrilik, kemik çıkıntısı, ayağın anomalileri, yere basışımızda bozukluk varsa bu sefer tabanda nasırlar meydana gelir. Taban nasırları daha tehlikeli bir durumdur. Çünkü ayakta bir deformite olduğuna işaret eder, bir bozukluk olduğuna işaret eder. Rahat, geniş ayakkabı kullanabilirsiniz ama yerde yürümek zorunda olduğunuz için yerle kemik arasında bu sıkışma devam ettiği için o tür problemlerde cerrahi müdahale ön plana çıkmaktadır” uyarısında bulundu.

“Nasırı yok etmek çözüm değil”

Geniş ayakkabı tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Behiç Tanıl Esemenli, tedavi yöntemleri hakkında şu uyarılarda bulundu:”Sıkıştıran değil de rahat ayakkabıların giyilmesini tavsiye ederim. Rahat ayakkabı belki çok basit gibi görünüyor ama nasırın kendiliğinden geçmesinde neden olacaktır. Eğer rahat ayakkabıya rağmen nasır düzelmiyorsa ‘acaba kemiklerde ekstra bir büyüme mi var’ ‘şekil bozukluğu mu var’ bunlar araştırılmalı. Bu noktada bir ortopediste gözükmelerini tavsiye ederim.

Asit gibi yakıcı maddelerle nasırı yok etmeye çalışmayın. Yoksa nasırın altından yara açabilirsiniz. Özellikle şeker hastalarında daha dikkatli olmak gerekiyor. Şeker hastalarının bağışıklık sistemi çok iyi olmadığı için yaralar açılıp enfeksiyon olursa basit bir nasır ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Nasırı yok etmek çözüm değil, nasırı ortaya çıkaran nedeni yok etmek önemli. Nasır, bilinçli bir şekilde alınabilir. Eğitimli bir kişinin temiz aletlerle tedaviyi gerçekleştirmesi gerekiyor.

Topuk dikenine doğal tedavi yöntemleri

Topuk dikeni, sık sık ayakta duran, aşırı kilolu ve çıplak ayakla taş zeminde yürüyen kişilerde görülebilen bir rahatsızlıktır. topuk dikeni günlük hayatımızı olumsuz yönde etkiler. Topuk dikeninden kurtaran doğal tedavi yöntemlerini bilmiyorsanız işte topuk dikenine doğal tedavi yöntemleri…

Buz yöntemi

Buz yöntemi topuk dikeninden doğan ağrıların giderilmesine  yardımcı olur.buzla yapılan soğuk kompres ağrıyı kısa süre içerisinde kesmeye yardımcı olur.

Elma sirkesi

Doğal elma sirkesi basit bir yöntem olmasına rağmen bir okadar da etkilidir. Elma sirkesi ağrıyı ve şişliği azaltmak için birkaç adımda kullanılabilir. Temiz bir bez alın ve sirkeyle ıslatın. Daha sonra sarın rahatlama hissedene kadar her gün tekrarlayın.

Ortez uçları kullanın

Ortez uçları topuk dikeni ağrısını azaltacak etkili yöntemlerden birisidir. Ayakkabınıza koyabileceğiniz özel ortez uçlar doktorunuz tarafından yapılabilir ya da nereden alacağınızı ve hangi şekle ihtiyacınız olduğunu size önerebilirler.

Epsom tuzu

Tuzun iyileştirici etkisini hemen hemen herkes bilir. Epsom tuzu topuk dikeni tedavisinde oldukça etkili bir yöntemdir.  Bir miktar Epsom tuzunu ılık, ancak sıcak olmayan suya ekleyin. Soğumaya başladığında sıcak su ekleyerek bir saat içinde bekletin.

Karbonat

Sadece birkaç damla su ve karbonat acı ve rahatsızlıktan kurtulmanıza yardımcı olabilir. Bir macun hazırlayın ve acı veren bölgeye uygulayın. Gazlı bez ve elastik bir bandajla sarın.

Prostat büyümesi neden olur, nasıl tedavi edilir?

Büyümüş prostat, sık idrara çıkma ihtiyacına neden olur. Diğer genişlemiş prostat semptomları idrara çıkma sonrası damlama, sızıntı ve idrardan sonra mesanenin boş olmadığı hissini içerir. Prostat büyümesi neden olur, nasıl tedavi edilir sorularının cevaplarını merak ediyorsanız vermiş olduğumuz bilgilere göz atabilirsiniz.

PembeNar Özel

Prostat büyümesi belirtileri-Geceleri sık idrara çıkma-İdrarın gecikmesi-Zayıf idrar akışı-İdrar yaparken damlama ve sızıntı-İdrar sonrası mesaneyi dolu hissetmekProstat büyümesi neden olur?-Yaşlanma: prostat 25 yaşlarındayken yavaşça büyümeye başlar. Yaşlılıkta daha çok ortaya çıkar ve her erkekte farklıdır.-Ergenlik döneminde erkek hormonlarındaki değişiklikler: Yaşlanma sürecinin bir parçası olarak erkek hormonlarındaki değişimler prostat büyümesinde kilit bir rol oynar.-Aileden gelen prostat sıkıntıları: bu gibi durumları olan erkeklerin prostat problemiyle karşı karşıya kalma olasılığı daha yüksektir.

Prostat büyümesi nasıl tedavi edilir?

-Yaşam tarzı ve diyet değişiklikleriBazı yaşam tarzı değişiklikleri, genişlemiş prostat nedenlerini önlemeye yardımcı olabilir. Yapacağınız değişikliklere örnek verecek olursak:-Kafein ve sigarayı bırakmak veya azaltmak-Akşam içki kullanmamak-Fiziksel aktivitelere katılmak-Kiloyu düzenli olarak korumak-Yağ tüketimini azaltmak

Prostat büyümesini iyileştiren bitkisel takviyeler

Bazı bitkisel takviyeler, genişlemiş prostat semptomlarının tedavisine yardımcı olabilir. Isırgan Kökü: Araştırmalar ısırgan ısırganın prostatın membran dokusu aktivitesini engelleyebilen hidrofobik bileşenlere sahip olduğunu göstermektedir.

Kabak çekirdeği yağı:

Beslenme Araştırma ve Uygulama bölümünde yayınlanan bir araştırmaya göre, kabak çekirdeği yağı, genişlemiş prostat semptomlarını üç ay içinde azaltabilmektedir.

Saw Palmetto:

Saw palmetto, genişlemiş bir prostatın sık görülen bir belirtisi olan idrar fonksiyon bozukluğu için bir ilaç olarak kullanılabilir.

Cinsel gücü arttıran 3 bin yıllık ot

Bitkisel zayıflama sektöründe çok oyun oynandı. Bu oyunlar “cinsel güç pazarı”nda da dönüyor. Sonsuz cinsel güç isteği bu tip suistimallere her zaman yol açıyor. Üstelik yine masum şifalı bitkiler söz konusu.

Sizin İçin SeçtiklerimizVikings: Free Online GameBu oyun can sıkıntısını sonsuza kadar bitiriyor!Vikings: Free Online GameDesert Order (Strateji Oyunu)Bir uçak seç ve bu Oyunu 2 Dakika oynaDesert Order (Strateji Oyunu)ABD Göç HizmetleriYeni hayatınızı Amerika’da başlatın!ABD Göç HizmetleriTaboola’danTaboola’dan

İleri yaşta tüp bebek tedavisi ve gebelik

Kadınlarda yaşın ilerlemesi, tüp bebek tedavisi için ihtiyaç uyandırıyor. Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ümit Zeteroğlu, kadının en doğurgan çağlarının 20-35 arası olduğunu belirterek, ilerleyen yaşlarda tüp bebek tedavisiyle dahi gebelik şansının düştüğüne dikkat çekiyor.

Günümüzde evlilik yaşının ilerlemesi, kadınların eğitim ve kariyer, etkin doğum kontrol yöntemleri, çiftlerin parasal açıdan rahatladıktan sonra çocuk yapma arzusu ve yaşam şartları çocuk sahibi olmayı geciktirmekte. Bu sebeple de ileri yaşlarda tüp bebek tedavisi için başvuran hasta sayısı çoğaldı.

Kadınlarda yaşın ilerlemesi, tüp bebek tedavisi için ihtiyaç uyandırıyor. Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ümit Zeteroğlu, kadının en doğurgan çağlarının 20-35 arası olduğunu belirterek, ilerleyen yaşlarda tüp bebek tedavisiyle dahi gebelik şansının düştüğüne dikkat çekiyor.

Yaş ilerledikçe, kadının yumurtalıklarındaki yumurta sayısının azaldığını kaydeden Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ümit Zeteroğlu, “30 yaş altında herhangi bir ayda doğal yollardan gebe kalabilme şansı yüzde 20’dir, 40 yaş üzerinde bu şans yalnızca yüzde 5 olarak öngörülür. Yumurta sayısının yanı sıra yumurta kalitesi de azalır, bu da sperm tarafından döllenmeyi zorlaştırır. Bununla beraber hormonal düzen de değişmeye başlar” dedi.

İleri yaşta tüp bebek tedavisi yapılır mı?

Sağlıklı bir rahim, yumurtalıklar ve hormon düzeyleri mevcut ise, tüp bebek tedavisine yaşa bakılmaksızın başlanabiliyor, ancak 35 yaş ve üzeri hastalarda tüp bebek tedavisinde başarı elde etme şansı az oluyor. Op. Dr. Ümit Zeteroğlu, “Hormon testleri ve ultrasonografide yumurtalık haznesinde ve işlevinde sorun olmayan hastalar için 45 yaşına kadar tüp bebek tedavisi uygulanabilir. Fakat bu aşamada gebelik sağlansa dahi düşük riski olduğu unutulmamalıdır.

Ayrıca yaş ilerlemesi sonucunda kromozomlar bakımından da embriyonun incelenmesi gerekir. İleri yaş gebeliklerinde yeterli embriyo sayısına ulaşıldıktan sonra, ki bu birkaç yumurta toplama işlemini gerektirebilir, preimplantasyon genetik tanı yöntemleri ile sağlıklı embriyo tespit edilerek başarı oldukça yükselmekte. Bu sebeple de genetik tanı yöntemlerine başvurmak önemlidir. Bu sayede gebelik şansı artacak ve sağlıklı bebek dünyaya getirme olasılığı yükselecektir” ifadelerinde bulundu.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Ümit Zeteroğlu, ileri yaş gebeliklerde dikkat edilmesi gerekenleri ise şu şekilde sıraladı:

*Rutin kontroller dışında, adetin iki ya da üçüncü günü öncül yumurtalar ultrasonla değerlendirilerek tüp bebek tedavisi başarı şansı tahmin edilebilir.
*Daha önce tespit edilmeyen yüksek tansiyon ya da şeker gibi hastalıklarda mutlaka testler yapılmalıdır.
*Yüksek tansiyon ya da şeker hastalığı gibi sorunlar söz konusu ise gebelikten önce kontrol altına alınması oldukça önemlidir.
*Genetik hastalık riski, kadının yaşı ilerledikçe artar. Bu sebeple de gebelikten önce preimplatasyon genetik tanı testlerinin yapılması oldukça önemlidir.
*Anne adayında kilo fazlalığı var ise gebe kalınmadan önce verilmesi oldukça önemlidir. Kilolu hastaların bebeklerinde sağlık sorunları çıkma riski oldukça fazladır.
*Gebeliğe karar verildikten sonra, doktor önerisi ile folik asit alımına başlanmalı ve gerekli vitamin takviyeleri yapılmalıdır.

Vazektomi nedir?

Vazektomi yapılan erkekler cinsel yaşamında ne gibi sorunlarla karşılaşır? Korunma olasılığı en yüksek işlem olan vazektomi nedir? Bir tür korunma yöntemi olan vazektomi işleminden sonra vücutta ne gibi değişiklikler olur?

Vazektomi uygulanan erkeğin yaşamında ne gibi değişiklikler olur? Vazektomi aslında nedir sorularını sizler için cevapladık…

Vazektomi nedir?

Vazektomi bir erkeğin sperm hücrelerinin testislerden depolandıkları bölgelere geçişin cerrahi yöntemlerle kalıcı olarak engellenmesi işlemidir.

İleride çocuk sahibi olmak istemediğinden emin, ailesini tamamlamış diğer doğum kontrol yöntemlerini denemiş fakat istediği sonucu alamamış erkeklere uygulanan vazektomi iyi bir aile planlaması yöntemidir.

Geri dönüşü çok zor olan vazektomi yapıldıktan sonra vücutta hiçbir değişiklik olmaz. Yalnızca, erkeklerin ürettiği spermler dışarıya çıkamaz. Sperm hücreleri vücut tarafından absorbe edilir.

Vazektomi nasıl yapılır?

Hastanede kalmaya ihtiyaç duyulmayan vazektomi işlemi sırasında hayaları kaplayan deri uyuşturulur, ufak bir kesi uygulanır ve tohum kanallarının bağlanma işlemi 15 dakikalık bir sürede tamamlanır.

Vazektomi işleminden sonra cinsel yaşamınız nasıl etkilenir?

Vazektomi işleminden sonra cinsel hayatınızda hiçbir değişiklik olmaz. Sertleşme ve boşalma yine aynıdır. Partneriniz hamile kalmaz. 3 ay geçtikten sonra korunma başlamaktadır.

Bu süreden sonra sperm tahlili yapılmalı ve tahlillerde sperm çıkmazsa korumanın başladığı anlaşılır.
3 aylık bekleme sürenizde mutlaka cinsel ilişki sırasında kesinlikle korunmalısınız.

Yapılan sperm testinde sperm tespit edilmişse dahi 1 ay sonra bu testin tekrar edilmesi gerekir.

Çiftlerden iki tarafında mutlaka onay ve imza vermesi ve mutlaka bilinçli olunması gereken vazektomi işleminden önce çiftlerin mutlaka danışmanlık alması gerekir.

Dudakların sağlık hakkında anlatmaya çalıştığı 8 şey

Dudaklarımızda 1 milyondan fazla sinir ucu bulunur. Özel bakıma ihtiyaç duyan dudaklarımız bazen bize sağlığımızla ilgili bazı problemlerin olduğunu ve dikkatli olmamız gerektiğini de haber verebilir. İşte “sağlığımızın aynası” diyebileceğimiz dudaklarımızın vücut sağlığı hakkında verdiği 8 işaret…

PEMBENAR ÖZEL

1-Dudaklardaki uçuklar

Dudakta ortaya çıkan uçuklar, ağrılı veya rahatsız edici olur. Çoğu zaman zararsız olan bu şişlikler, herhangi bir tedaviye ihtiyaç duymadan da kaybolabilir. Dudağınıza yaptırdığınız estetiksel girişimler ve bazı yiyeceklere karşı vücudun verdiği tepki sonucu da ortaya çıkabilirler. Ancak nedeni çoğunlukla herpes gibi viral bir enfeksiyondur.

2-Ağız köşesinde çatlaklar

Tükürüğün ağzınızın kenarlarına değmesi çatlaklar yaratabilir. Kuruyan dudaklarınızı sık sık yaladığınızda ortaya çıkan nem, aslında enfeksiyonlar için mükemmel bir ortam yaratır. Eğer bu durum çok sık meydana gelirse lütfen doktora gitmekten çekinmeyin.

3-Kuru ve çatlamış dudaklar

Dudaklarınızdaki kuruluk, vücudunuzdaki nem eksikliğini gösterebilir. Bu durum hava veya stres nedeniyle de olabilir. O nedenle daha fazla su için ve nemlendirici kremler kullanın. Ayrıca çatlamış dudakların nedeni yaşadığınız bir alerji de olabilir. Eğer kaşıntı gibi başka belirtiler de hissediyorsanız mutlaka bir uzmana görünün.

4-Dudak çevresindeki kırmızı halka

Ağız çevresindeki kırmızı halkanın en yaygın nedenlerinden biri de ‘yalama dermatiti’dir. Dudakların tekrar tekrar yalanması, dudakların çevresindeki deride var olan doğal yağları kurutur ve ortaya kırmızı, kaşıntılı bir görüntü çıkar. Basit nemlendiricilerle bu alışkanlıktan kurtulabilirsiniz.

5-Üst dudaktaki kırışıklıklar

Üst dudağınızda çok sayıda kırışıklık fark etmeye başladıysanız bunun sebebi hem fiziksel hem de duygusal nedenler olabilir. Çok yoğun pipet kullanmak veya strese bağlı çok fazla sigara içmek gibi kötü alışkanlıklarınıza son verin.

6-Dudaklarda renk değişikliği

Mavi dudaklar, kandaki zayıf oksijen dolaşımını işaret ediyor olabilir. Parmaklarınızda ve ayak parmaklarınızda aynı görüntülere sahip olabilirsiniz. Beyaz veya soluk dudaklar da aslında tıbbi müdahale gerektiren anemiyi yani kansız olduğunuzu gösterebilir. Kan şekeri düşüklüğü, dolaşım problemleri veya vitamin eksikliği de buna yol açabilir.

7-Şişmiş dudaklar

Şişme, alerjik reaksiyonun bir işareti olabilir. Belirli kozmetik ürünleri kullandığınızda dudaklarınızın büyüdüğünü fark ettiyseniz onlardan bir an önce kurtulun. Dudaklarınız kısa bir süre içinde büyüdüyse sağlık görevlilerinden yardım isteyin.

8-Dudaklarda siyah lekeler

Dudaklardaki siyah lekelerin çeşitli nedenleri olabilir ve bunları görmezden gelmemelisiniz. Hiperpigmentasyon, kahverengimsi lekelere neden olabilecek yaygın bir durumdur. Sadece dudaklarınızda değil, yanaklarınızda, burnunuzda ve alnınızda da fark edebilirsiniz. Güneş de bu lekelerin bir sebebi olabilir. Aynı zamanda bu durum vücudunuzun yediklerinizden olması gerekenden daha fazla demir emmesine bağlı olarak da gelişebilir. Bu nedenle siz siz olun mutlaka doktora görünün.

Kahveseverler bu tavsiye sizin için: Kalın fincanla için!

Kahve, kimimiz için sabahların vazgeçilmezi kimimiz için de yemek sonrasının olmazsa olmazı… Peki, kahve yapmanın ve içmenin püf noktalarını ne kadar biliyoruz? Kahve Eğitmeni ve Danışmanı Cenk Girginol bakın neler söyledi

İnsan vücudunu zinde tutması, algıları açması gibi birçok faydası olan ve 500 yıllık bir gelenekten gelen Türk kahvesi “Bir Fincan Kahvenin Kaç Yıl Hatırı/Tarihi Vardır” başlıklı programda konuşuldu. Programda konuşan Kahve Eğitmeni ve Yazarı Cenk Girginol, kahve ile ilgili bilinmesi gerekenleri paylaştı.

‘Günde 3 fincanı aşmamak gerekiyor’

Günlük kafein miktarını aşmamak gerektiğine vurgu yapan Girginol, “Günde 3 fincanı geçmemek lazım. Türk kahvesi bizim geleneklerimizde olan bir şey. Dünyanın en eski demleme yöntemidir. Kız isteme törenlerinden, cenazelerimize, dertleşmemize, fallarımıza kadar başlı başına bir Türk Kahvesi kültürü ve geleneğimiz var diyebiliriz. UNESCO’da da somut olmayan kültürel miras listesinde şu anda Türk Kahvesi ve Kültürü de mevcut” ifadelerini kullandı.

Kahveyi kaynatmayın çünkü…

Türk kahvesi ve filtre kahveyi daha çok evde yapılan kahveler olarak ayıran Cenk Girginol, iyi kahve yapmanın püf noktalarını anlattı.

Girginol, “Bunları kaynatmamak gerekiyor. Kaynayan suyla bir araya getirmemek gerekir ki acılaşmasın. Taze kahve kullanmak, çekirdekten yapmadan 10 dakika önce öğütmek kahveyi daha aromatik ve daha keyifli hale getiren ana etkenlerdendir. Bunları yaptıktan sonra bile birçok kahveden daha keyifli sonuçlar çıkartabilirsiniz.

Kısık ateşte 2,5-3 dakika yetiyor

Közde kahvenin cezveyi ve fincanı homojen bir şekilde sarmasından dolayı daha iyi kahve çıktığını teorik olarak söyleyebiliriz. Ama ocakta kısık ateşte 2,5-3 dakika, oda sıcaklığında bir su ile kahvenin yapımı çok daha keyifli sonuçlar verecektir” diye konuştu.

Türk kahvesi nasıl fincanda içilir?

Türk kahvesinin bulunduğu fincanın da önemine vurgu yapan Cenk Girginol, “Türk kahvesi fincanları daha ince, daha zarif fincanlar olarak günümüze kadar gelmiştir. Ancak biraz daha etli denilen kalın fincanlar, sıcak tutması bakımından kahvenin tadına da etki ediyor. Isıtılmış fincanları kullanmak ve kahvenin soğuma sürecini daha yavaşlatmak için önemli etken” dedi.

amfAR Cannes Gala 2019

Cannes Film Festivali tarihleri arasında gerçekleştirilen amfAR Gala yine ihtişamlı görüntülerle geride kaldı. İşte amfAR Cannes Gala 2019’dan unutulmaz stiller:

Kendall Jenner – Giambattista Valli x H&M

Kabarık pembe elbisesi içinde yürüyen bir pamuk şeker gibi görünen Kendall Jenner, Gala’nın en dikkat çeken ismi oldu.

Adriana Lima – Ester Abner

Adriana Lima da siyah dantel detaylı elbisesiyle gecenin en şıkları arasında yerini aldı.

Izabel Goulart – Julien MacDonald

Cüretkar stillerin sahibi Izabel Goulart yine transparan ve dekolteli elbisesiyle iddiasını konuşturdu.

Elsa Hosk – Redemption

Elsa, beyaz mini elbisesi içinde kusursuz görünüyor.

Dua Lipa – Valentino

Dua Lipa her zaman olduğu gibi yine oldukça gösterişli bir stil tercih etti.

Shanina Shaik – Georges Hobeika

Coco Rocha – Ashi Studio

Sara Sampaio – Armani

Sasha Luss – Philosophy di Lorenzo Serafini

Ana Beatriz Barros – Georges Hobeika

Natasha Poly – Atelier Versace

Pamela Anderson – Ingie Paris

Milla Jovovich – Celine

Nina Dobrev – Christian Dior

Martha Hunt – Monique Lhuillier

Eva Longoria – Alberta Ferretti

Olivia Culpo – Ermanno Scervino

Andie MacDowell – Azzedine Alaia

Josephine Skriver – Alberta Ferretti

Chiara Ferragni – Giambattista Valli x H&M

Stella Maxwell – Atelier Versace

Karolina Kurkova – Gabriela Hearst

Bianca Brandolini – Giambattista Valli x H&M

Jasmine Tookes – Georges Chakra

Bu besinler meme kanseri riskini azaltıyor!

Prof. Dr. Sezer, “Akdeniz usulü beslenen kadınların meme kanserine yakalanma oranları daha azdır. Balık, zeytinyağı ve sebze tüketmek meme kanseri riskini azaltıyor.” dedi.

Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yavuz Atakan Sezer, Dünya Sağlık Örgütüne göre her 8 kadından birinin meme kanserine yakalandığını söyledi. Prof. Dr. Sezer, bu kanser türünün tamamıyla kalıtımsal olmayabileceğini ancak yakın akrabalarda diğer türlerinin görülmesinin, kadındaki meme kanseri riskini artırdığını vurguladı.

Aşırı kiloların insan sağlığına verdiği zarara değinen Sezer, şöyle devam etti: “Obezite, çağımızın vebası haline geldi. Meme kanseri riskini artıran en önemli faktör kilodur. Ortalama vücut kitle endeksindeki her 5 birim artış bir kadın için yüzde 7-12 oranında riski artırıyor. Kadınlara söyleyeceğimiz en önemli şey; lütfen kilo almayın. 30 yaşından menopoza kadar kilo verildiği zaman riski yüzde 40 azaltıyor. Akdeniz usulü beslenen kadınların meme kanserine yakalanma oranları daha azdır. Balık, zeytinyağı ve sebze tüketmek meme kanseri riskini azaltıyor.”

Spor, meme kanseri riskini yüzde 25 azaltıyor

Spor yapmanın sağlıklı yaşam için en iyi ilaç olduğunu dile getiren Sezer, “Pasif yaşanmayacak, yani egzersiz yapılacak. Günlük 20 dakika, haftada 140 dakika eder. 20 dakika yürüyüş, yüzme, bisiklete binmek gibi hafif sporlar yapmak ya da aerobik, kardiyo ve pilates gibi dinamik kas gücü gerektiren sporları da 10 dakika yapmak, meme kanseri riskini yüzde 25 azaltıyor.” diye konuştu.Kadınların 20-40 yaş arasında 3 yılda bir doktor kontrolü yaptırması gerektiğine işaret eden Sezer, 40 yaşından sonra ise her kadın yılda bir kez meme cerrahı tarafından kontrol edilmesinin şart olduğunun altını çizdi.

Hastalığın teşhisinde önemli bir aşama olan mamografiye de değinen Prof. Dr. Sezer, şunları kaydetti: “En çok sorulan soru ’70 yaşına kadar her yıl mamografi çektireceğim, bu benim kanser riskimi artırmaz mı?’ Bugüne kadar mamografi nedeniyle meme kanserine yakalanıldığını gösteren çalışma yok. Mamografide alınan doz çok cüzi bir dozdur. 5 bin kilometre uçak yolculuğu yapan veya bir ay boyunca sokakta dolaşan kişinin dış faktörlerden aldığı dozla aynıdır. Mamografi çekerek yılda bin 300 kadının hayatını kurtarıyoruz ama mamografiye bağlı kaybettiğimiz hiçbir kadın yok.”